İnanamıyordum: Pelin Hanım yani patronumun sevgilisi, herkesi parmağında oynatmıştı. Bu komediyi unutmaya çalışarak, elimde baba yadigarı arabamın kapı koluyla sabah işe geldim. Hani her eve lâzım iyi insanlar olur ya işte öyle, Sabri Amca dedikleri bir adamcağız vardı. Daha burada yeni olmama rağmen arabasının şusu, busu bozulanın ona koştuğunu fark etmiştim. Çekinerek sordum:
"Sabri Amca, bu benim arabamın kolu. Bana da bir akıl verir misiniz? Her gün tak-çıkar bıktım? "
"Çok kolay hanım kızım, sen ver anahtarı bana, akşama tamam."
Çok teşekkür ettim ve masama geçtim. Bilgisayarımı açtım. Ancak akşam WhatsApp'da mesajlaştığım Ela'nın sorusu kafamı kurcalıyordu: "E, hepsi kumpasmış. Bunu patronunun bilmesi gerekmez mi sence?" demişti. "Yok, yok, ispiyoncu konumuna düşerim." diye yanıtlamıştım. Arkadaşım, "O da doğru." demişti. Sonunda şuna karar verdim:
"Sevgilisi kumpasçıysa kendisi düşünsün; hem rahmetli babam hep derdi ki, sen doğru dur, eğri belasını bulur. Yaşlı Şaziye teyze de 'Gızım garı gocanın arasına girilmez onlar güser, iki saat sonacıma öpüşüp goglaşır sen kötü olursun' derdi. Bana ne ya? "
Ve kendimi işime verdim. Aradan bir hafta geçti. Sabri Amca kapı kolumu gayet ucuza tamir ettirmişti. Yavaş yavaş karşımdaki cam bölmelerin arkasında çalışan mimar, iç mimarlarla arkadaş olmaya da başlamıştım. O da şöyle oldu. Stajyer kızlardan Aybüke, elindeki çizimi bana göstererek fikrimi sordu. Henüz mimarlık 1. sınıf öğrencisiydi ve diğerlerine göre acemi sayılırdı. O yüzden yaptığı tasarımlara güvenemiyor hep birilerinden fikir almak, onaylanmak ihtiyacı duyuyordu.
"Aydan abla halı ile koltukların rengi sence nasıl?"
Resme baktım. Halı da, koltuklar da koyu griydi. İçim karardı.
"Bunlar birbirini boğmuşlar yani koltuklar halı birbiri içinde kaybolmuş, halıyı koyu kırmızı veya bordo, koltukları da açık gri yap bakalım beğenecek misin?" dedim. Az sonra kız "Aydan abla harikasın. Çok iyi oldu. " deyince sık sık bana görüşümü sormaya başladı. Bu ister istemez Harun Beyin dikkatini çekti. Yanımıza geldi:
" Hanımlar?" diye soran gözlerle ikimize baktı. Aybüke;
" Şey, Harun Bey, Aydan abla çok zevkli de ona danışıyorum renk konusunda." deyince;
" Hmm. Aydan Hanım, acil olmadıkça telefon bağlamayın önemli bir iş görüşmem olacak. Metin Bey ile. Birazdan gelir kendisi." dedi.
Evet anlamında başımı salladım.
Aybüke, Aydan'a çizimleri gösterirken, Harun Bey, hemen odasına girmedi. Uzaktan beline kadar uzun, boya görmemiş doğal sarı saçlarını kalemle topuz yapmaya uğraşan Aydan'a bakmaya başladı. Tam o sırada Pelin, asansörden çıktı ve Harun'un Aydan'a bakışlarını yakaladı. Kadın olarak bu bakışları iyi tanıyordu. Beyninde alarm zilleri çalmaya başladığında, Harun da onu gördü:
"Pelin? Bugün seni beklemiyordum."
" Alışverişe çıkmıştım bir uğrayayım dedim."
Tembihli olduğu için artık herkesin yanında "Aşkım" demiyordu.
"Maalesef birazdan toplantım olacak. Hah, işte geldi. Hoş geldin Metinciğim."
"Hoş buldum Harun."
İki genç erkek el sıkıştılar. Harun, Pelin'in yüzüne bile bakmadan, odasının kapısını açtı ve Metin Bey'i içeri buyur etti. Arkasından kendi girdi. Son anda ayıp olmasın diye
"Hoşça kal Pelin. Ben seni ararım sonra."
dedi.
Pelin, cevap bile vermedi. Bozulmuştu. Dudağını kemirirken, saçlarını savurarak, yüksek ökçeli ayakkabıları seramik zemini gıcırdatarak döndü, tekrar asansöre bindi. Binadan çıkınca kız arkadaşı İpek'i aradı:
" Harun'un annesinin dediğini yaptım ama işe yaramadı. 5000 liram da çöpe gitti. Bugün beni neredeyse kovdu."
"Ne diyorsun?"
"Aynen öyle ama daha kötüsü de var."
"Yapma yaa?"
" Şu yeni sekreter kız."
"N'olmuş ona canım?"
"Neredeyse kızın içine düşecek gibi bakıyordu."
"Hmm. Güzel mi?
"Yok be, ne güzel olacak? Paçozun teki. Kılıksız bir şey."
"E, güzel değilse ne korkuyorsun kızım? Harun gibi zengin, yakışıklı, genç biri niye çirkin, paçoz sekretere baksın? O kadar midesiz mi? "
İşte yalancının mumu değil mi, yatsıyı beklemeden sönmüştü. Pelin, itiraf etmek zorunda kaldı:
"Şey, aslında o kadar da çirkin değil, tamam; kahretsin çok güzel ama kılıksız."
"Yaa? O zaman onu buradan kovdurmak için çareler düşünelim."
" Nasıl yapacağız ki?"
" Patronların çalışanlarında en nefret ettiği şey nedir?"
" Bilmem ki...."
" İş yerinde hırsızlara tahammülleri yoktur. Hemen işine son verirler."
" Yani? Şey mi diyorsun? "
" Kolay bir şey değil ama..."
" Tabii kolay değil ama Harun'la evlenmek istiyorsan zor şeyleri göze almalısın."
" Ama iftira atmak da ne bileyim?.."
" Hayatım aşkta ve savaşta her şey mübahtır sözünü duymadın mı? "
Böylece, Pelin, Aydan'a atacak bir iftira düşünmeye başladı. Gözleri kâh Harun'un 10.000 Euroluk Rolex saatine, kâh masasının arkasındaki çelik kasanın anahtarlarına kayıyor; kâh binlerce liralık pırlanta küpelerini okşuyordu. Kafasını yukarı kaldırıp odanın tavanlarını inceledi. Koridorda, güvenlikte adeta "Hey! Sen! Kameraya yakalandın!" diyen kameralar vardı ama patronun odasında yoktu. Gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİKÂHZEDE
ActionYeni mezun İngilizce öğretmeni Aydan, atanmayı beklerken, hayatının aşkını bulduğunu sandı ama nikâh günü terk edileceğini düşünmemişti. Peki niye? Kapak tasarımı: @zehrihan_