Bölüm 35: KASİYER AYDAN

192 33 65
                                    

Yüzüğü iade ettikten sonra eve geldim. Kapıyı açınca,

"Mmm! Biber dolması kokuyor!"

dedim. Hiç yanılmam. Annem ya! En sevdiğim yemeği yapmıştı benim için. Bu aralar kendime bir şey yaparım diye korkup, üzerime titriyordu. Nikâh masasında terk edilmek, kafama el bombası atılmış kadar sarsmıştı beni. Hiçbir genç kızın başına gelmesini istemem. Hiçbir anne de kızının başına böyle bir şey gelmesini istemez ama yıkılmayacaktım. Tam tersine herkese güçlü kızı oynayacaktım. Elimi, yüzümü yıkayıp; masaya oturdum. Tabağımı silip süpürüp, bulaşığı yıkadıktan sonra ellerimi kurulayıp salona geldim.

"Inı- nı- nınnn! İntikam planım başlıyor anne."

diyerek ona kafamdakileri yani güzelliğimi kullanarak tüm erkeklerden nasıl intikam alacağımı anlattım. Hiç hoşuna gitmedi. 

"Dur, dur! Hemen itiraz etme anneciğim, bak şimdi sen televizyon izle ben de giyinip, süslenip geleyim bakalım ne diyeceksin."

dedim. Kumandayı annemin eline tutuşturup odama gittim. İntikam planım için aldığım siyah, mini elbisemi giydim, dudaklarıma az önce Serengeti düzlüklerinde impala yemiş aslan gibi kırmızı ruj boca ettim. Tırnaklarıma aynı renk ojeler. Mavi gözlerimi iyice ortaya çıkartmak için kirpiklerimi siyah maskarayla uzattım, başımı sağa sola sallayınca kafamdaki topuz açılıp, saçlarım şelale gibi belime kadar döküldü. Son olarak  5 santim, siyah stilettoları giyip aynaya baktım. 

Bu halle bir bara gitsem, sigara çıkartsam, aynı anda beş erkeğin çakmak uzatacağı seksi bir sarışına dönmüştüm ama içimden bir ses " Bu intikam işini yüzüne, gözüne bulaştırırsın. Sen bu değilsin kızım. " diyordu. Banyoya gittim, dolaptan makyaj temizleme sütü aldım ve yuvarlak pamuklar simsiyah, kıpkırmızı olup çöp kutusunu boyladıkça, yeniden eski Aydan oldum.  

Tekrar odaya dönünce annem " Eee? Hani süslenip püslenecektin intikam planı için?" diye sordu.

" Vazgeçtim. Sen haklıydın anne. Bak ne diyeceğim: Yolda gelirken  Çağdaş Market'in camında eleman aranıyor yazısı vardı. Atamam yapılana kadar orada çalışayım ama önce tamirciye gidip arabayı almam lâzım."

Annem "Oh! Çok şükür!" diyerek derin bir nefes aldı ve ekledi: 

" Allah'tan bulsun pis herif. İntikam almana gerek yok zaten planın hiç hoşuma gitmemişti."  Anneme öpücük gönderip çıktım.  Tamirciden babamın yadigarı arabayı alıp; marketin önüne park ettim. İçeri girip iş için geldiğimi söyledim. Form doldurdum. Gençlik, güzellik, tahsil de olunca hemencecik kabul edildim. Karşılıklı hayırlı olsunlar dileğinden sonra tekrar eve gittim. Annem de sevindi. Sonra mutfakta patlamış mısır patlattım, ana kız yan yana kanepeye oturup  yemek programı izlemeye başladık. Tabii ikimizin de aklında düğün marşı çalınırken,  masada tek başıma kalışım vardı ama birbirimize çaktırmıyorduk. Akşam, pijamalarımı giydim; kulaklığımı taktım, "Yak bütün fotoğrafları, ona ait bütün eşyaları, gün doğmadan unut insafsızı..." şarkısıyla, kirpiklerim ıslak uyuyakaldım.

ERTESİ GÜN

"Semizotunun bar kodu kaçtı Necla? "

" Bu kasa kapalı efendim. "

"Bu peyniri sizden almıştım ama küflü çıktı!"

"Tamam han'fendi fişini verirseniz iade ederiz başka bir ürünle değiştirebiliriz."

"Fişini çöpe attım."

"Kusura bakmayın fiş olmadan iade yapamıyoruz."

"Şikayet edeceğim sizi! Rezalet!"

gibi konuşmalarla, olaylarla, kazara yumurta kolisini yere düşüren müşterilerin batırdığı yerleri silerek market kasiyeri günlerim geçiyordu. Kasada bekleyenlerden bazı kadınlar bana göz ucuyla bakıp fısıldaşıyordu. Bu da Harun'un yüzündendi. Pislik! Cumartesi, pazar da çalışıyordum. Yorucu bir işti. Atamam yapılsın, bir İngilizce öğretmenliğine başlayayım; market çalışanlarının halinden en iyi anlayan insan olacağıma emindim. 

Salı günü iki saatliğine izin aldım ve öğlen Aybüke ile bir çay bahçesinde buluştuk. Çok şaşkın ve üzgündü. Dertleşmeye ihtiyacım olduğunu düşünmüş ama biraz zaman geçsin demişti. Martılara simit atan çocukları görünce Harun'la aynı şeyi yaptığımızı gözümün önüme getirmemeye çalıştım. Aramızda konuşmaya başladık:

"Ablacığım bu işte bir bit yeniği var bence."

"Nasıl yani?"

"Ya bak Harun Bey Çeşme'den döndü ama suratı beş karış. Yüzü gülmüyor. Hayalet gibi dolaşıyor. "

"Gebersin."

"Ha ben de aynen öyle dedim ama madem Pelin'i seçti niye kadının holdinge girme yasağını kaldırmadı?"

"Ne bileyim canımcım. Belki onu da bırakacak başkasına aşık olacak. Ayran gönüllü! Tanıyamamışım demek ki adamı. Ne kadar aptalmışım. "

"Sana hiç açıklama yapmaması da tuhaf gelmiyor mu? "

"Öyle. Düğün günü garson o notu verdi ve bir daha ne aradı, ne sordu. Ben de aramadım. Gurursuz değilim. Peşinden mi koşacağım? Şeytan görsün yüzünü."

"Ben yine de bu işte bir bit yeniği var diyorum."

"Aybükecim sen çok Netflix izliyorsun. Bir şey yoktur."

Öğle paydosu bitmek üzereydi ve arkadaşımla öpüşüp, kucaklaşıp, ayrıldık. Beni çok özlediklerini söylediği Suna teyze ve "şüpey öyümcek adamım"a çok selam söylemeyi ihmal etmedim.

Aynı saatlerde Harun, bir dövmeciye giderek videodaki dövmenin kâğıda çizilmiş şeklini gösterip "Bu dövmeden hiç yaptırdınız mı?" diye sordu. Adam "Hayır" anlamında başını salladı. İstanbul'da ne kadar dövmeci varsa adresini aldı. Hepsini tek tek dolaşacaktı. O esnada telefonu çaldı. Arayan babasıydı. Aydan'ın şirkete uğrayıp, yüzüğü bıraktığını söyleyince, suçluluk ve vicdan azabıyla kavruldu. O tek taşı tekrar karlar kraliçesinin parmağına geçirmeye kararlıydı. Ölmek var, dönmek yok dedi kendine.


NİKÂHZEDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin