Bölüm 2 : SAVAŞ BAŞLIYOR

678 81 234
                                    

Hayatta en büyük desteği kızı yani ben olan; "Sen benim koltuk değneğimsin. Sen olmazsan ayakta kalamam" diyecek kadar bana bağlı olan ve elimdeki kâğıdı alıp, bir solukta okuyan zavallı annemin yüzü önce bembeyaz sonra al al oldu. Avucundaki not masaya düştü ve bıyıklı nikâh memuru da iki satırla nasıl terk edildiğimi okudu. Gözlüklerinin üstünden bakarak; çok üzgün olduğunu ve başka bir nikâha yetişeceğini söyleyerek ayağa kalktı. Adam sırtını dönüp giderken annemin gözleri yukarıya doğru kaydı. 

" Ela 112'yi ara!" diye bağırdım. Çilli arkadaşım hızlı hızlı telefonun tuşlarına basarken; az önce notu getiren garson da elinde bir bardak suyla koşturdu ama annem çoktan bayılmıştı.

"Anne!" "Anne!" diye feryat ederken, tüm bunların bir kâbus olmasını az sonra ter içinde uykudan uyanmayı diliyordum. Kâbustu ama gerçek bir kâbus. 

Üzerinde kırmızı cübbesiyle nikâh memurunun gittiğini, annemin bayıldığını gören davetliler "Aaa! Damat gelini masada bıraktı. Vah, vaaah!" diyerek oturdukları koltuklardan birer ikişer ayağa kalkmaya başladılar, açık mavi, portakal rengi tüllü şapkalar, toz pembe tuvaletlerin etek hışırtıları çıkış kapısına giden yolu doldurdu. Kalabalıktan

"Düşman başına ayol!"

" Bir içim su kız. Yazık."

"Şekerim ne derler bilirsin Allah çirkin talihi versin."

" Zavallı!"

gibi sesler duyuyordum. O gün üzerimde Harun'un hediyesi Dolce Gabbana gelinliğimle bir, iki saat en yakın hastanenin acil servisinde geçirdik. Annem " Geçti, geçti, iyiyim kızım hadi evimize gidelim." diyordu. Doktor da " Gidebilir, geçmiş olsun." deyince yere çömeldim annemin ayaklarına sadece düğünlerde giydiği kısa topuklu, siyah rugan ayakkabılarını giydirdim. Mavi damarlı elleri hâlâ titriyordu. Olan benden çok onu sarsmıştı. Buna şaşırmadım çünkü anneler evlatlarının başına gelenlere onlardan daha çok üzülürler.

"Taksi çağırma kızım evimiz yakın."

dese de taksi çağırdım. O anda bile üç kuruş bütçemizi düşünüyordu. Ela, annesi, babası da bizimle taksiye bindiler. Sağ olsun, kapıya gelince Ela'nın babası, cüzdanıma attığım elimi nazikçe itti ve şoföre 50 lira uzattı. Taksiden inince Kemal amca kendi evine, annesi doğru bizim mutfağa girdi ve teskin edicidir diye papatya çayı yapmaya koyuldu. Ela ile ben annemi yatağına yatırmak istedik ama salondaki kanepeye uzanmak istedi. Birden hâlâ üzerimde gelinlik ve duvakla olduğumu fark ettim. Yatak odasına gidip çekmeceden makası aldım; İtalyan dantelli duvağı kıtır kıtır doğradım, üzerindeki incileri koparttım. Kafamdan çıkartırken, saçlarımın epey bir bölümü de duvakla birlikte gitti. Yetmedi ayağımla ezdim. Halının üzeri beyaz tül şeritler ve sağa sola yuvarlanan incilerle doluydu. Gelinliğin kendisine dokunamamıştım o kadar güzeldi ki, ayrıca makasla bir yerimi kesebilirdim. 

Yine de ağlamayacaktım. İlkokuldayken  kızlara zorbalık yapmaktan zevk alan bir oğlan çocuk ufak bir sebeple beni itmiş; okulun koridoruna düşmüş ve çok utanıp, ağlamıştım. "Bir daha okula gitmeyeceğim!"  deyince babam;

"Kızım, hayatta insanın başına olmadık kötü şeyler gelebilir. Düşebilirsin. Yıkılma, ayağa kalk. Güçlü ol. Kimsenin sana acımasına izin verme. Öyle kuvvetli ol ki, kasırgalar bile seni yıkamasın."

demiş sonra da bana birkaç ufak judo, boks hareketiyle kendimi savunmayı öğretmişti. Okul dönüşü o şımarığı görünce, suratına yumruğumu indirip; çelme taktım. Az önce sütçünün at arabasının geçtiği yere yuvarlandı. Yüzü gözü at pisliğine batmış halde ciyaklayarak evine koştu ve bir daha yanıma bile yaklaşamadı. Bunu hatırlayınca kararımı verdim:

Madem para aşktan üstündü, bir daha aşık olmayacak, güzelliğimi bir silah olarak kullanacaktım. Banka soymayacak ama zengin erkekleri soyacak üstelik bunu bedenimi satmadan yapacaktım. Nasıl mı? Şöyle: Önce onları kendime aşık edecektim. Sonra "Metres olamam, Türkan Şoray kanunlarım var. Gezeriz, tozarız, sinemaya gideriz ama o kadar. Başka şey bekleme benden. Boşanmadan olmaz. " diyecektim. 

Prensiplerim de olacaktı. Mutlu evlilikleri bozmayacaktım. Sadece gözü dışarıda, züppe sosyetiklere dadanacaktım. Yakın çevrem, ailem, arkadaşlarım kutsaldı. Onlardan kimsenin kocasını ayartmayacaktım. Zaten anne, baba tarafından kimsemiz olmadığı gibi çevremde kışları Saint Moritz'de kayak yapan, yazları Cote D'Azur' da güneşlenen, 15.000 Euroluk Rolex takan kimse yoktu.  30 karat pırlanta yüzüklere, zümrüt gerdanlıklara hayır demeyecektim. 

Tabii boşanmayacaklardı. Kolay mı sosyeteye rezil olmak? Dünürlerle bozuşmak, çocukları üzmek, cemiyet haberleri sayfasına " Sosyetenin tanınmış siması Baklagillerin mutluluğu üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. "  manşetleriyle çıkmak?  (Tabii yok bu isimde bir aile. Hani bu zenginler yeni tanıştıkları birine illa 'Kimlerdensiniz ?' diye sorarlar ya; çok komiğime gider, bir gün bana da sorsalar da 'Baklagillerdenim efeem' desem diye yanıp tutuşurum. ) Üstelik boşanınca karıları yüzme havuzlu şahane malikâneyi almakla kalmayacak, her ay kendisi ve çocuğu ya da çocukları için on binlerce Dolar  nafaka isteyecekti. E, kızın piyano kursu, oğlanın yüzme dersleri. Yani: Astarı yüzünden pahalı olacaktı. 

Onları epey yolduktan sonra kendi ellerimle eşlerine veya basına ihbar edecektim. "Hay Allah! Nasıl çektiler bu resimleri? Karım şüphelenip dedektif mi tuttu? " diye kuduracaklar ama benim yaptığımı asla bilmeyecekler ve ihtimal de vermeyeceklerdi. Öyle ya;  her buluşmada güzel hediyeler alıyorum niye bozayım? Kendime kastım mı var?" Tabii kendimi ifşaa da etmeyecektim. Fotoğraflarda yüzüm mozaikli olacaktı. Kim olduğunu kimse bilmeyecekti. Konu komşuya rezil olmayacaktım ve başka bir kurban arayacaktım. Böylece küpüm bir korsanın define sandığı gibi dolacaktı. Kazancımın bir bölümü sokak hayvanlarına gidecekti. Yani hayır işi yapıyor sayılırdım. Canlarım minnoşlar, tekirler ve sarmanlar. :)

Elbette tüm bunlar için sır tutmayı bilen, bana ihanet etmeyecek ve IQ'sü Einstein'dan hallice bilgisayar dehası bir ortağa da ihtiyacım olacaktı. Yaşasın kötülük! Yok, yok bu kötülük sayılmazdı. Her şeyi ayıla, bayıla yapacak, hediyeleri de isteyerek vereceklerdi. Karılarına ihanet etmeleri için sırtlarına silah dayamayacaktım ya? Aynanın önüne geçtim. Kendi gözlerimin içine baka baka; sanki  başkasıymışım gibi;

"Kuşan kılıcını Aydan. Savaş başlıyor. Gazan mübarek olsun." dedim.

Planımı uygulamaya geçmeden önce Harun'la nasıl tanıştığımı, bu noktaya nasıl geldiğimi bilmek istersiniz. Anlatacağım.

NİKÂHZEDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin