Bölüm 16: KAÇIŞ YOK

236 40 106
                                    

 Dikiz aynasından baktım. İnsanlar yangın alarmının yanlışlıkla olduğunu anlamış; tekrar içeri giriyorlardı.  Sürekli annemin ve Çiçek'in eve sağ salim dönmesi için dua ediyordum. Kendi başıma ne geleceği umurumda değildi.  Bir de kasanın soyulduğunun farkına varmaları kaç dakikalarını alacak diye merak ediyordum. O sırada telefonum çaldı arayan annemdi. Kalbim yerinden fırlayacak gibi açtım:

"Anne?"

"Kızım! Korkma artık, bizi bıraktılar, evdeyiz şükür; Çiçek de iyi."

" Annee! Çok şükür!"

Arkadan  bıcır bıcır bir ses geliyordu:

"Aydan ablaaa! O pis adamlaydan kuytulduk."

"Duyuyor musun Çiçek'i?"

"Duydum, duydum. Öp benim için."

Çok rahatlamıştım. Derin bir nefes aldım. Annem benim şirkette olduğumu sanıyordu. Öyle sansın şimdilik dedim ve arabayı sürmeye devam ettim.

***

Aydan, son sürat kaçarken, çalışanlar tekrar binaya girdi. Muhasebedekiler içeriye girince,  renk renk boncuklu ipli gözlüğünü burnuna yerleştiren Selma Hanım,

"Aaa! Kasanın kapısı açık!"

dedi. Holdingin 40 yıllık muhasebecisi, ak saçlı, şeker hastası Ercüment Bey

"Kasanın kapısı mı açık?"

diye inanmamış gibi sordu. On beş dakika sonra dudağının kenarında, üzerinde Cohiba yazan kahverengi Havana purosuyla Burhanettin  Sönmezışık, yanında oğlu Harun, güvenlik müdürü Metin ile kamera görüntülerini izliyorlardı. Müdür,

"İşte şu kız! Bakın: Alarma basıyor!"

diye eliyle ekranı işaret etti. Görüntüyü dondurdular. Harun,

"Aman Tanrı'm! Aydan Hanım!"

derken yüzü bembeyaz oldu. Babası tek kaşını kaldırıp;

"Yeni sekreterin?" diye sordu.

" Ta kendisi baba."

Burhanettin Bey, purosundan bir nefes çekti ve

"Çok masum bir yüzü vardı. Yere bakan, yürek yakanmış demek." dedi. Metin Bey;

"Efendim, adres bilgilerine ulaşıp hemen polise ihbar ediyorum. Birazdan parmak izi, ipucu vs.  için özel ekip gelir. İşlerini bitirene kadar muhasebeye kimse girmemeli. Sarı şerit çekerler zaten kapıya." deyince, Burhanettin Bey yanıtladı:

"Tamam, sen söyle muhasebe bölümündekilere bugün toplantı odasında  çalışsınlar. Harun ben odamdayım."  

"Sen git; geliyorum baba." diyen Harun, muhasebe bölümüne girdi. Kapağı ardına kadar açık ve içi bomboş kasa ona, o kasaya bakıyordu. Yumruğunu duvara öyle bir indirdi ki, parmak eklemleri mosmor olup, soyuldu. Çalınan para umurunda değildi ama Aydan! "Nasıl ya? Onun hakkında yanıldım mı?" diye kendi kendini sorguluyor ve  "Üç kuruş maaşıyla sokak kedilerine bakan insanlar paraya pula önem vermezler ki; verseler , su da parayla  diye bir yudum su bile koymazlar. Böyle biri niye çalıştığı iş yerini soysun? Anlamıyorum! diye düşünüyordu.

Kötü haber çabuk yayılmıştı. Suna teyze ve Aybüke şok geçiriyordu.

"Allah'ım inanamıyorum. Soygunculara yardım eden Aydan'mış!"

" Ben de çok şaşkınım Suna abla! Herkese hemen ısınmam ama ona çabucak ısınmıştım."

" Ben de öy....Şşşt! Harun Bey geliyor."

Biri çizim masasına; diğeri mutfağa doğru gitti. Harun Bey, dahili telefondan Suna hanımdan buz getirmesini isterken, Aydan, ne yapacağına karar vermişti. Önce, olanları annesine anlatacak sonra da karakola gidip teslim olacaktı. Böylece polislerin eve gelmesini ve kadıncağızın konu komşuya rezil olmasını önlemiş olacaktı.  Gerçi kaçış yoktu. Enine sonunda tüm komşular duyacaktı. Eve gitti. Annesi ve Sudenaz'la kucaklaştı. 

"İkiniz de iyisiniz değil mi anneciğim? Bak beni üzmemek iç..."

"İyiyiz kızım iyiyiz. Yemek bile verdiler aç bırakmadılar bizi ama niye kaçırdılar? Anlamadık. Fidye desen zengin değiliz ki bizim için fidye kopartsınlar."

Aydan, kadıncağızı üzmemeye dikkat ederek yavaş yavaş niye kaçırıldıklarını anlatırken Ayşe'nin yüzü renkten renge girdi. Kız, her şeyi söyledikten sonra da

"Eyvahlar olsun!" diye dizlerini dövüp; çığlık atarken, Aydan eliyle annesinin ağzını kapatmak zorunda kaldı.

"Şşttt! Anneciğim sus ne olur Elalar duymasın!"

"Ne yapacağız şimdi? Polise gidelim her şeyi anlatalım."

"Olmaz anne.  Poliste adamı varmış, telefon kayıtlarını sildireceğim; peşime düşerlerse senden bilirim demişti. Gidersem seni öldürür."

" Öldürsün kızım; ben zaten kaç yaşıma geldim; senin hapislerde yatmana ...."

" Hayır! Hayır anne. Bak, soygunu ben yapmadım sadece yardım ettim, çok ceza almam. Üstelik sabıka kaydım da yok."

"Ama sabıkalı olacaksın, bir daha iş bulman zor olur sen ne hayallerle....ben....ben...."

"Anne ağlama n'olur...bak Çiçek de çok üzülüyor."

Aydan mutfağa gidip bir bardak su getirdi, annesinin gözündeki yaşları sildi. Damarlı, susuz kalmış pamuk ellerini kolonyayla ovaladı.

"Anneciğim, polisler eve gelmesin, konu komşuya rezil olmayın. Ben şimdi gidiyorum. Bak söz verdin ağlamayacaksın. Babam ne derdi? Hep güçlü olacağız. Yıkılmayacağız."

" Tamam ama kızım, sana bir avukat bulalım. İyi bir avukat..."

"Ah, annem! İyi avukat kaç para ister kim bilir. Sen beni düşünme. "

"Hayır! Kızım! Gitme.....hayır....kızımmmmm.....bırakmam! Gitme! Kızımmmm....bizim için kendini yaktın! "

Aydan, ağlamamaya, güçlü gözükmeye çalışarak, annesinin yanaklarını öpücüklerle doldurdu, Çiçek'i de bol bol öpüp kapıdan çıktı. Sanki her şeyi hissetmiş gibi sarı pırıltılı yeşil gözleriyle Cabbar "Miyaaoovv!" diyerek onu karşılayınca, Harun, aklına geldi ve

"Ah! Benim için ne düşünecek kim bilir?" diyerek, kedicik ayaklarına dolanırken, uzun uzun başını okşayıp onunla da vedalaştı. Sokakta henüz kimse bilmiyordu, Zehra teyze balkondan kilim çırpıyor, birkaç çocuk top oynuyor, Merve Hanım,  bebek arabasını merdivenlerden indirmeye uğraşıyor ve bakkal kapının önünü süpürüyordu. "Eninde sonunda hepsi öğrenecekler" derken lacivert gözleri bulutlandı. Arabasına binmedi. Yürümeye başladı. Yarım saat sonra  Selimiye Polis Karakolu'nun önündeydi. 






NİKÂHZEDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin