Aydan, telefonuna gelen mesajla dudağını ısırdı. Patronu, dikkatini arabayı kullanmaya verdiğinden kızın yüzünün allak bullak olduğunu fark etmedi. Boğaz yolu dalgınlık affetmezdi, virajlarla doluydu ve çok geniş sayılmazdı. Buradan denize uçan arabaların sayısı az değildi.
Sarıyer'e yaklaşırken aniden 20'sine yeni basmış, cıs-taka-cıs-taka müziği sonuna kadar açmış, saçını tepede minik topuz yapmış bir genç, direksiyon hakimiyetini kaybedip önlerine fırladı. İki aracın çarpmasına santimetreler kalmıştı. Kız, 50 kilo anca olduğundan emniyet kemerine rağmen alnını cama çarptı.
"Aydan Hanım! İyi misiniz?"
"İyiyim, iyiyim Harun Bey. Çok şiddetli çarpmadım. Kemer de vardı ama..."
"Bakayım..." diyen genç adam emniyet kemerini çözdü ve alnına bakmak için yüzünü ona doğru iyice yaklaştırdı. Cabbar'ın sarı-yeşil gözlerini ilk defa bu kadar yakından görüyordu. Öteki sürücüye öfkesinden koyu yeşile döndüğünü düşündü. Gerçekte renk değişiminin sebebi sadece öfke değil kıza bir şey olması endişesiydi. Aydan, kalp atışlarının duyulmasından korkarken, Harun, yarı şaka, yarı ciddi;
" E, böyle sıfır beden takılırsan kemer ne yapsın? Şirketimiz yemek fişi veriyor yemek yemiyor musun? Öğlenleri salatayla mı geçiştiriyorsun ? "
diye kızı azarladı.
" Yok Harun Bey; valla gayet de iştahlıyımdır. Bir oturuşta üç lahmacun bitiririm."
"Hmmm....pek belli olmuyor ama peki."
Onlar konuşurken, kusurlu olan Audi'deki salak alı al, moru mor; arabadan indi. Cıs-taka-cıs-taka müzik hâlâ geliyordu. İki tarafta da araçlar durdu ve kuyruk oluştu. Bazıları arabalarından indiler. Delikanlı Harun'a döndü:
"Abi özür dilerim bi- bi- bir anda oldu. "
" Babanın arabasıyla kızlara caka satmak isterken az kalsın buz gibi sularda bulacaktık kendimizi! İçinden sağ çıkabilecek miydik muamma? Senin gibi sorumsuz, aklı bir karış havada gençlere ehliyet vermemek lâzım!"
"Abicim ne desen haklısın. Babam beni öldürür! Bak dokunmadım bile ne olur şikayetçi olma."
" Tamam, tamam, dua et işimiz acele, arkada da millet kuyruk oldu! Bir daha baba parasıyla caka satmaya kalkma. Çekil de geçelim."
"Sağol abicim sağol. Kralsın."
diyen çocuk yolu açtı ve Sarıyer'e devam ettiler. Patronu, kızı güzel bir apartmanın önünde bıraktı ve yoluna devam etti. Aydan, söylenen numaranın ziline bastı. Harun ise yola bakıyor ama sekreterinin masum yüzü gözünün önünden gitmiyordu.
***
Bir saatin sonunda Kuveytli Leyla hanımın şatafatlı, oymalı, altın varaklı rüküş mobilyalarından, züccaciye dükkanı gibi biblolarından gözlerim kanayarak ayrılmıştım ama Allah için çok misafirperver bir kadındı. Arap İngilizcesiyle, hayalindeki villayı anlatırken, beni kekler, börekler, tatlılarla ağırladı. Annemi düşünmekten iştahım yoktu ama ayıp olmasın diye bir şeyler yedim. İstediği her şeyi vakit kaybetmemek için İngilizce not aldım şirkete gidince de Türkçe'ye çevirip mimarlara teslim ettim. Annem ne yapıyordu şu an? Yemek veriyorlar mıydı? Ya hastalanırsa? Zaten ciğerleri pek iyi değil. Ya minik Çiçek? 30 yıl hapiste yatmaya razıyım şu soygun yarın bitsin anneme, Çiçek'e kavuşayım başka şey istemiyorum.
***
Ertesi sabah, saat 09.00'a gelmeden platform üzerinde sepetli vinç bulunan ve üzerinde Pırıl22 Temizlik yazan beyaz bir kamyonet, Sönmezışık binasına doğru yola çıktı. Bir kavşaktan dönerken, yavaşlamak zorunda kaldı. Kaza olmuş gibiydi. Biri güvenlik görevlisi kılığında üç adam kamyonetin sürücüsüne yaklaştı. Onlardan yardım istediler. Adamlar aşağı inince, ortalıkta kimsenin olmadığı ıssız yolda üçünü de bayıltıp, üzerlerindeki mavi temizlikçi üniformalarını çıkartıp; ellerini, ayaklarını bağlayıp, ağızlarına koli bandı yapıştırdılar.
Saat 09.00 olduğunda 20 katlı holdingin önüne Pırıl22, park etti. Vinçli sepet, içindeki temizlikçiyle yavaş yavaş üst katlara doğru çıktı ve muhasebe katına geldi. Mavi üniformalı adam, kimse şüphelenmesin diye, cama deterjan püskürttü ve çekçekle silmeye başladı.
Az sonra Aydan, koridora çıktı. Telefonuna gelen bir mesajla, kırmızı kutunun camını kırıp, düğmeye basar basmaz, yangın alarmı, kulakları sağır edecek desibelle ötmeye başladı. Güvenlik görevlisi kılığına girmiş üçüncü soyguncu; muhasebeye girdi ve
" Yangın alarmı herkes dışarı! Panik yapmayın birbirinizi ezmeden binayı terk edin."
diye bağırdı. Kadınlı, erkekli çalışanlar "Ay! Bismillah!" , Aaa!" diye birbirlerine çarparak asansörlere, merdivenlere koşuştu. Herkes çıkınca, adam pencereyi arkadaşına açtı ve kapıda nöbet tutmaya başladı. Öteki, kalın iş eldiveni, koruyucu gözlük taktı, elinde bir keski, bir de çekiç vardı. Birkaç dakikada 5 rakamlı dijital kodu kırdı ve kasanın içindeki hatırı sayılır Dolar, Euro ve Türk lirasını alıp çantasına koydu, fermuarı çekti. İkisi birden pencereden çıkıp sepete bindiler ve vincin şoförü onları hemen aşağı indirdi. Sonra da hidrolik mantarlara takılmadan
"Yihuuuu! İşte bu kadar! "
diye çığlık atarak, son sürat gaza basıp gittiler. Her şey kameraya alınmıştı ama umurlarında değildi. Sürekli başlarını eğerek dolaşmışlardı. Yüzleri gözükmemişti.
Yangın korkusuyla çıkan kargaşayı fırsat bilen Aydan da çantasını alıp, kalabalığa karışarak koşarak binadan çıktı. Bir genç kız ;
" Ay! Ayakkabım! Ayakkabımın teki merdivenlerde kaldı! "
diye tek ayağı üstünde zıp zıp zıplıyordu. Suna teyze, Aybüke, diğer çalışanlar ve Harun Bey soygunu yapanlara yardakçılık yaptığını öğrenince ne diyeceklerdi kim bilir? Ya minik şüpey öyümcek adam? "Aydan apla soygunculaya yaydım mı etmiiişşş?" diye hayal kırıklığına uğrayacaktı. "Olsun! Anneme ve çocuğa bir şey yapmasınlar da ne düşünürlerse düşünsünler." diyordu. Nefes nefese, koşarak arabasına bindi. Eli, ayağı birbirine dolaşıp, arkadaki arabanın tamponuna bindirip, içinden küfürler, lanetler okuyarak gaza bastı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİKÂHZEDE
AcţiuneYeni mezun İngilizce öğretmeni Aydan, atanmayı beklerken, hayatının aşkını bulduğunu sandı ama nikâh günü terk edileceğini düşünmemişti. Peki niye? Kapak tasarımı: @zehrihan_