Harun, kulağı ayak sesinde, gözü el feneri ışığında çekmecede bir ipucu bulmaya çalışırken cep telefonu çaldı. O saatte, üstelik tanımadığı bir numara olunca şüpheyle "Alo?" diyerek açtı. Bir erkek sesi;
"Bu işi kurcalama Harun yoksa seni de harcarlar."
dedi ve kapattı. Tek kullanımlı telefondan yapılan bu konuşmanın ardından Harun aynı rakamları çevirince "Bu numara kullanılmamaktadır" anonsu geldi.
Çekmeceleri kurcalamaya devam etti ama bir şey bulamadı. Asıl önemlisi masada duran laptoptu ancak şifre kırmayı bilmiyordu. Bir çözüm düşünmek için odasına gitti. Pelin, hâlâ uyumamış; kırmızı dantelli gecelikle onu bekliyordu. İçinden küfredip, sırtını dönüp yattı. Kadın,
" Olsun! Yanımdasın ya." diye düşünerek yorganı üstüne çekti.
Çağla gözlü adam ertesi gün kâh dövmeci dükkanlarını dolaştı, kâh şirkette çalıştı, yıldızlar çıktığında, evsizler şimdi köprü altlarında kafayı çekiyordur diyerek oraları dolaşmaya başladı. Çoğundan eli boş döndü, eve dönerken üst geçidin altında; alevler, karanlıkta parıldayan kıvılcımlar görüp yaklaştı; arabadan indi. 40 yıl tarak görmemiş uzun saçlı, üzerindeki çulların koktuğu bir adam, kocaman bir teneke bidonda ateş yakmış, ellerini birbirine sürterek ısınmaya çalışıyordu. Arkasından omzuna dokundu. Adam dönünce Harun şaşkınlıktan telefonunu yerdeki eski gazete kağıtlarının üstüne düşürdü. Videoda öldüğünü gördüğü ihtiyar karşısında duruyordu!
XXX
Öğretmen atamalarının sonuçları Milli Eğitim Müdürlüğünün internet sitesinde açıklanacaktı. Pantolonumun içine arı girmiş gibi yerimde duramıyordum. Kırk odalı sarayımız da yoktu ki, oda oda dolaşayım, annem;
"Kız, başım dönecek git biraz dolaş, hava al, kedilerin suyunu tazele, bir çamaşır suyu, mandıracıdan da yarım kilo zeytin al gel. "
dedi. Zaten o demese de ben kendimi sokağa atacaktım. Kedilerim beni görünce hemen ayaklarıma sürünmeye başladılar. Sularını tazeledim. Cabbar'ın gözlerine bakınca aklıma Harun'u getirmemeye çalışıyordum ama ne mümkün? Kocakarı Melahat gibi
" Oyum oyum oyulasıca, ayağına kör mıh batasıca."
gibi beddualar edeyim diyordum ama ben nasıl bir salaksam kıyamıyordum ya tutarsa diye. Sonunda diye diye "Tuttuğu takım küme düşsün inşallah!" dedim. Nihayet internet sitesinde duyuru yapıldı. Bana da e-mail geldi. Sesim Bianca Castafiore gibi odanın camlarını çatlatmadıysa da annemi yerinden sıçratmaya yetti:
"Anneee! Balıkesir. Altı Eylül İlköğretim Okulu." diye hop hop hoplayıp, zıp zıp zıplamaya başladım.
" Kız ödüm koptu! Canım! Oh çok şükür ay çok sevindim. Dur abdest alayım hemen bir şükür namazı kılıp geleyim."
"Tamam ben de kek yapayım kutlayalım. Elaları da çağırıyorum."
"Övünür gibi olmasın?"
"Yok anne ya bir yeri kazanamamış olsaydı o zaman haber vermezdim nispet yapar gibi olurdu ama zaten konservatuvar okuyor. "
"Tamam ama ben senden nasıl ayrılacağım kız? Ay, şimdiden içime oturdu. Ben de mi gelsem?"
" Deli misin anne? Seni de mi perişan edeyim? Hem kedilere kim su, mama verir? Düzenini bozma, sık sık gelirim, Balıkesir – İstanbul arası kaç saat ki? Her gün telefonlaşırız zaten. Hii, hemen öğretmen evini arayayım yer ayırtayım."
Başvuru evraklarımı tamamlamak, valizlerimi yapmak, götüreceğim kitapları seçmek derken işte kapının önündeydim. Annem ve Elalar ile gözlerimizden yaşlar akarak vedalaşmak kolay olmadı. Kediler de gideceğimi hissettiler. En son Cabbar'ı öptüm ve annem "foşşş" diye arkamdan su dökerken, kornaya basıp yola çıktım. Balıkesir'de Harun'u unuturum; aklımdan da, kalbimden de söküp atarım diyordum. Demesi kolay ama yapabileceğimi sanmıyordum.
Balıkesir tabelasının yanından geçerken şehre hayran kaldım. Mavi - Yeşil bir yerdi. Her iki yanı açık yeşil, koyu yeşil, sarı, pembe, kızıl yapraklı ağaçlarla dolu bir ormandan geçiyordum ki, yolda otostop çeken bir kadına rastladım.
Beyaz saçları 7 yaşında kız gibi iki örgülü, mavi gözlü, kot kasket, kot ceket, bol pantolon, spor ayakkabı giymiş; 70 yaşlarında, kırış kırış bir kadındı bu. Kimseyi arabama almam ama zınk diye durdum. Bu kadıncağızda baltalı katil tipi yoktu.
"Bonjour bebeğim durduğun için teşekkür ederim." dedi.
"Bonjour , rica ederim "
dedim. " İlk kez Fransızca bilen birine rastladım. " deyince,
" Bilmiyorum filmlerden, şarkılardan, kitaplardan duyduğum kadarıyla" diye gülümsedim.
"Olsun, Ben Brigitte" diye elini uzattı.
" Memnun oldum; Aydan." dedim.
"Ben de canım. Ne güzelsin sen öyle . Buralarda ilk kez görüyorum." dedi.
Yeni atandığımı, İngilizce öğretmeni olduğumu söyledim. Köpeklere kuru mama ve su bırakmış. Arabası arıza yapınca tamirciye konum atmış. Beklemekten nefret ettiğinden otostop çekmiş. Gençliğinde bir Türk'e aşık olup ülkemize gelmiş. Geliş, o geliş. Eşi ölünce de ayrılmamış. İki kızı Fransa'daymış. O an bilmiyordum ama yaşı 70, ruhu 18 yaşındaki bu kadınla ömür boyu sürecek bir dostluğa adım atmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİKÂHZEDE
ActionYeni mezun İngilizce öğretmeni Aydan, atanmayı beklerken, hayatının aşkını bulduğunu sandı ama nikâh günü terk edileceğini düşünmemişti. Peki niye? Kapak tasarımı: @zehrihan_