Sabah markete gidip, akşam ayaklarım sızlayana kadar çalışıyordum. 30 derecelik sıcaklar gitmiş, sonbahar yaprakları dökülmeye başlamış, kazaklar dolaplardan çıkmıştı. Soracak olursanız, nikâhta terkedilmemi hâlâ sindiremiyordum ama yapacak bir şey yoktu. Hayat devam ediyordu ve öğretmen atamalarının yapılacağı haberi geldi.
"Haydi be artık yüzüm gülsün be!" diyordum.
Cuma öğleyin çikolatalı puding kutusunu açıp içindekileri rafa yerleştirirken, ensemde bir ürperti hissedip irkildim. Tüylerim diken diken oldu. Sanki bir göz beni izliyordu. Başımı çevirip sokağa baktım ama kimseyi göremedim.
XXX
Aydan'ın haberi yoktu ama caddenin karşısındaki aracın içinden Harun,
"Biraz daha sabret güzelim. Seni canımdan çok seviyorum."
deyip, eliyle öpücük göndermişti. Sonra videodaki saçı, sakalı birbirine karışmış, evsiz adamı araştırmak üzere arabayı çalıştırdı. Maskeli adam, alkolik olduğunu söylemişti. Göz altı torbaları, kırmızı burnu da onu doğruluyordu. Bilgisayarda adamın görüntüsüyle oynadı, ağzındaki koli bandını sildi ve normal biri haline getirdi. Böyleleri ucuz meyhanelerde, salaş birahanelerde kafayı çekerdi. Önce holdingin işlerini yaptı. Akşam olunca, kemanla acıklı arabesk şarkılar çalınan, "Şerefe!" diyerek rakı kadehlerinin tokuşturulduğu, anason kokulu sokaklarda dolaşıp,
"Bu yaşlı adamı gördünüz mü? Alzheimer hastası. Kayıp." diye sormaya başladı.
Bir sonuç hemen alamamıştı ama illa ki tanıyan birini bulacağından emindi. Ailesini şüphelendirmemek için eve döndü. Aynı saatlerde İç İşleri bakanı Mehmet Sezai Ufuktepe, buzdolabının üstündeki Pizza kartına bakıp telefon açtı ve büyük boy karışık pizza ile kola siparişi verdi.
Bir saat önce milletvekili Mustafa Güngörmüş ile aşağıdaki cümlelerin havada uçuştuğu bir kavga etmişti.
"Yeter artık; uyuşturucu işine de bulaştınız. Ben yokum artık. Bu dövmeyi de sildireceğim."
"Ama ihaleleri alırken iyiydi ha Sezaicim? Çocuklarını yurt dışında okuturken de..."
"O zaman böyle olacağını bilmiyordum. Çok ileri gittiniz. Hepiniz karun oldunuz."
"Hah! Kaç kişi alnının teriyle üç günde servet sahibi olur ki? Bu dünyada iki tür zengin insan vardır: İlki, Koç, Sabancı, Komili, Hacı Şakir, Kuru Kahveci Mehmet Efendi gibi alnının teriyle, ta 100 yıl önceden, dededen başlar. Diğeri açlıktan nefesi kokarken siyasete bulaşır, haram yoldan servet edinir. Harama bulaşmayanları görüyorsun: 4 metre mutfaklı, 3+1 evlerde mıy mıy oturur ve asla iktidar olamazlar."
"Bilseydim yapmazdım. Allah beni de kahretsin! Burama geldi. Siyasi parti değil uyuşturucu karteli olmuşsunuz. Ben yokum artık! "
"Sen bilirsin Sezaicim."
Az sonra kapı çaldı. Mavi, beyaz üniformalı pizzacının motosikleti milyonluk villanın önünde durdu. Kaskını çıkartmadan, pizza kutusu elinde, demir parmaklıklı kapının ziline bastı. Sezai kapıyı kendisi açtı. İyi de bahşiş bıraktı. Teşekkür eden çocuk gitti. Kendisi de mutfağa girdi. Sucuklu, salamlı pizzadan iki, üç dilim yemişti ki, boğazında korkunç bir acı hissetti, iki eliyle boynunu tuttu, gözleri yerinden fırladı, ağzından boğuk hırıltılar geliyordu ve dengesini kaybedip, masa örtüsünü, pizzayla birlikte çekerken yerdeki şık seramiklerin üstüne yuvarlandı. Biraz debelendikten sonra hareketsiz kaldı. Hizmetli Elmas, mutfağa gelince çığlığı bastı.
"A! Sezai Bey! N'oldu size? İmdaat! "
Kadın 112'yi ararken, gerçek kurye zili çaldı. Elmas elinde telefon kapıyı açtı ve poşeti alıp tekrar kapattı. Villanın sokağına park etmiş beyaz minibüsteki iki adam kulaklıklarındaki kulaklıkları çıkarttılar ve biri diğerine:
"Kalp krizi gibi görüneceğine emin misin?" diye sordu. Öteki başını salladı ve ekledi:
"Zaten doktoru ayarladık."
XXX
Sönmezışık malikânesinde ise saat 12.00 olunca, Nergis ve Burhanettin'in baktıkları dizi bitti ve yatmak üzere odalarına çekildiler. Pelin;
"Aşkım, yatağa gelmiyor musun?" diye sorunca
"Sen yat benim çalışmam lâzım" diyerek başından savdı. Kadına her baktığında yaptığı şantaj aklına geliyor ve tiksiniyordu. Tabletini açıp haberlere baktı:
" Sağlık Bakanı Mehmet Sezai Ufuktepe, bugün geçirdiği kalp kriziyle hayatını kaybetti."
haberin videosu, kendisi tıklamadan (çünkü ilgisini çekmemişti) otomatik başladı. Tam görüntüyü kapatacaktı ki, ekrana adamın gazeteciler arasındaki bir görüntüsü geldi, koluyla bir muhabirin kocaman kamerasını itmeye kalkınca, bileğindeki dövme gözüktü. Bu aynı dövmeydi.
İçinden "Aman Tanrı'm!" dedi. Bu nasıl bir örgütse bakanlara kadar işin içindeydi. Google'da adamın ismini yazıp tıkladı. Belli bir tarihe kadar kendi halinde biriyken, aniden ihale zengini olup çıkmıştı.
"Allah'ım babam da bu şekilde mi zengin oldu? Haram lokmalarla mı büyütüldük?"
diye soğuk soğuk terler döküldü sırtından. Bir el feneri alıp babasının çalışma odasına girdi. Lambayı yakmadı. Hırsız gibi el feneri ışığında çekmeceleri karıştırmaya başladı. Bir ipucu, bir fotoğraf her şey işine yarayabilirdi. Yeniden Aydan'a kavuşması için bu kördüğümü çözmesi gerekiyordu.
Not: Bu hikayedeki isimlerin gerçek kişilerle ve kurumlarla ilgisi yoktur. Hayal ürünüdür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİKÂHZEDE
ActionYeni mezun İngilizce öğretmeni Aydan, atanmayı beklerken, hayatının aşkını bulduğunu sandı ama nikâh günü terk edileceğini düşünmemişti. Peki niye? Kapak tasarımı: @zehrihan_