Bir Ben Var Benden İçeri

6.8K 695 122
                                    

Rüzgar saçlarını dalgalandırırken pek de romantik hissedemiyordu Efkan zira uzun tutamlı saçları,burnuna değiyordu. Bu da hayli kaşınmasına neden oluyordu. Yine de bazen bardağın dolu mu yoksa boş mu olup olmadığına karar vermek yerine direkt olarak bir bardak sahibi olmaya odaklanmak hayatı "insanoğlu" için daha çekilir hale getirebiliyordu. Örnek vermek gerekirse...

Fi tarihinden kalma fosilleşmiş dinazor olan matematikçi bugün okuldan çocuğunu almak zorunda kaldığı için dersi boş geçirmişlerdi. Aslında okul kapanıyordu ve ders de işlenmiyordu lakin matematikçi inatça kendi fi tarihinden kalma soruları getirip bu hafta sonu gerçekleşecek olan üniversite sınavında kesin çıkabilecek tarzda olduğunu iddia ediyordu.

Her neyse, ılık bir gündü. Efkan gömleğinin yakalarını açmış,içinden rüzgar girerek keyifle gölgede bir çardağa kurularak okul bahçesine yerleşmişti. Kantinde "sen kahvesin" diye fısıldanarak sulandırılmış çamur benzeri Nescafe'yi alıp,en azından kokusuyla kendini tatmin ederek oturmuştu.

Ve nihayetinde bir şeyler karalayabilmişti.

"Ne soluk bir beyaz kar tanesi gibi tek dokunuşumla ya da tek bakışımla kirlenebilir gibi durmuyordu. Çünkü gökte süzülerek ilerleyen ve erişilmesi zor olan o dupduru güzel beyazlık,ayak ucuna düştüğünde soluk çamur rengini alıyordu aynı hızla. Kirlenmesi bir o kadar basit olan bir renk gibi değildi tenin rengi. 

Bereketli bir toprağı andırıyordu. Öyle ki sanki tabiatla dost olacak kadar ışıltılıydı,tüm güneşi kendi için saklıyordu hudutlarında. Toprağının rengi maviliği ,hudutsuzluğu ile övünülen şiirler meze olan göğü dahi kıskandırabilecek kadar derindi oysa. Ya da bilinmezlere sürükleyen yemyeşil ormanlardan,ateş kadar kızıllardan. Tüm renk ahenklerinden daha kıymetli geliyordu.

Gözleri ise parlayan elmaslar misali o bereketli toprakların hudutlarında gizlediği ve kuytularında can verdiği kıymetli mücevherlerden bile güzeldi. Öyle biricik ve eşsizdi ki hemen herkesin ellerinde,boynunda ,bir vitrinde satılmak suretiyle sergilenecek ve pazarlanacak o kıymetli altınlar,mücevherler dahi bir teneke kadar değersiz kalırdı.

Çünkü onun gözlerindeki mücevher berraklığı,sadece benim gözlerimle bakıldığında - tıpkı bir antikacı gibi- değeri anlaşılacak ve kıymetinin ,biricikliğinin önemi arz edecek kadar..."

"Jelibon kafa.."diye fısıldadı hoş kokulu parfümü ile tam arkasında biten Denis. "Destan yazmışsın..."

"Ha?"dedi Efkan yerinden hızla doğrulurken.

O denli hızlı hareket etmişti ki kucağında duran ılımış kahvenin varlığı ancak gömleğine akarken aklına gelebilmişti.

"Oğlum batırdın.."dedi Denis kıvrak bir hareketle tek bacağını atıp çardaktaki bankta tam da Efkan'ın yanında yer alırken. "Elin ayağın birbirine dolandı yine.."

"Dövmeye geldiysen."dedi Efkan kağıdı saklayıp.

"Kime yazdın onu.."dedi Denis hızla kağıda uzanırken.

"Ben yazmadım,biri yazmış."

"Kim?"

"Bi yazar işte."

"Adı ne o yazarın?"dedi mücevher gibi çakmaklanan gözleri ve ok gibi kirpikleri ile her haliyle oğlanı alaya alan Denis. 

"Ne biliyim ben bi kız işte."

"Kız ?"dedi Denis. 

"Bi yazar okuyorum o böyle kafamızı açıyor arada yazı paylaşıyor.."dedi Efkan kendi yazdığı satırları avucundaki kağıtta buruş buruş ederken.

"Türk Edebiyatı dersini bende alıyorum,kim o yazar. Devamını okumak isterdim doğrusu."dedi Denis derin bir nefesle.

"O..."dedi Efkan panikle. "Ya internette yazan bir yazar. Böyle, dizüstü edebiyat tarzı. Anonim biri. Bulamazsın yani zaten bok gibi yazıyor,matah bir şey yazmıyor ki. Psikoloji bozuyor,ayarsızın biri. Bi güldürüyo sonra zırlatıyor..."

"İyice merak ettim kim o?"dedi Denis inci gibi dişleriyle.

"Önemsiz biri."diye geçiştirdi Efkan omuz silkerken.

"Efkan.."dedi parfüm kokusu Efkan'ın burnuna dolan Denis göz kırpıp. "Uzatsana bi kağıdı."

"Ben değil,o yazar yazdı diyorum, kompozisyon olarak ödev vericem edebiyatçıya. Salak mıyım yazılmış şeyi bedavadan veriyorum ödev mi yapacam bide hah..."dedi Efkan kağıdı popo cebine zorla sıkıştırıp. "Sen neden buradasın."

"Seni arıyordum."dedi Denis omuz silkerek. "Ve buldum ?"

"Beni neden arıyorsun?"dedi Efkan Denis'in yanına oturup bacaklarını uzatarak. "Devamsızlık dolduruyorum,kader mahkumları gibi. Sen gelmesen de olur. Devam hakkın var ama geliyorsun."

"Basket oynamaya geliyorum."dedi Denis elindeki topu biraz sektirip.

"Ha,doğru. Basket oynatıyorsun çoluk çocuğa. Unutmuşum reis."

"Nazan'a mı vereceksin o kağıdı?"dedi Denis dalgınca topu sektirirken elinde.

"Hangi kağıdı."

"Şu aşk dolu mısralarla dolu sence saçma bir yazar tarafından yazılan o satırları.."

"Hiç."dedi Denis'e bakmadan kağıdı yutabilmeyi diledi Efkan. "Nazan'a..belki evet.

"Neden kendini duygusuz,serseri bir mayın gibi göstermeye çalışıyorsun?"dedi Denis kısılan gözleriyle.

"Neden sürekli beni sorguluyorsun?"

"Ayarımı bozuyorsun çocuk."dedi Denis sinirle topu uzağa gülle fırlatır gibi fırlatırken. "Sen de anlam veremediğim bir şey,olumlu mu olumsuz mu bilmiyorum. Sende çözemediğim tuhaf bir şey var."

"Ha.."dedi ve gözlerini yumarken dudak dişledi Efkan. "Ayar bozmak huyumdur."

"Yağmur yağacak.."diye mırıldandı ve yan tarafında duran kot ceketi fırlatırcasına Efkan'ın omuzlarına doğru savurdu Denis. 

"Ve?"dedi Efkan parfüm kokusuyla mest olduğu kot cekete şaşkınca bakarken.

"Benimle durağa yürürsen gözüne birilerinin şemsiyesi girmez yani."diye mırıldandı Denis tersçe. "Şemsiye olarak beni kullanabilirsin,rüzgarı keserim."

Efkan parlayan gözleriyle alaylı bir tebessüm kondururken "Neden beni dövmek yerine iyilik ediyorsun acaba?"diye mırıldandı keyifle kot ceketi babasının malı gibi kucaklarken.

"Cevabı bulursam.."diye mırıldandı Denis onu beklemeden önden öne adımlarken. "Sana da söylerim."

"Neden benimle yürümek istiyorsun durağa?"dedi Efkan burun çekip tez adımlarla Denis'i yakalarken.

"Evine gidip,ders notlarını çalacağım. Haftasonu üniversite sınavı var,kavra ciddiyeti."diye homurdandı Denis sinirden köpüren sesiyle birlikte.

"Korkunç bir yalan yeteneğin var Denissss."diye kıkırdayan Efkan gözlerini devirip durağa göz gezdirdi.

"Şu kızı merak ettim.."dedi Denis dişleri arasından.

"Kız mı?"dedi Efkan sinirle. "Ne kızı ya? Kızlara da mı basket dersi.."

"Arka cebinde ben görmeyeyim diye parça pinçik ettiğin satırları yazdıran kızı."diye mırıldandı Denis sinirle.

"Ben yazmadım bu tamamen Spirit denen bi tipten çalıntıydı ve..."

"Kalemi sen tutuyordun, dudaklarına üç kez vurdun ve uzunca kağıda bakıp yazmaya başladın."diye mırıldandı Denis alayla. "Çalıntı görünmedi gözüme bir dizüstü edebiyatçıdan.."

Nau  Nau !Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin