"Yani.."dedi Efkan dudak ısırırken. "Şey gibi düşün,annen çamaşırları yıkarken biraz fazla sıcak ayarda yıkatmış."
Denis ufak çaplı bir kahkaha savururken alayla kendini işaret etti. "Bu sana biraz fazla gibi mi görünüyor,jelibon kafa?"
"Biraz."dedi Efkan dudak büzerken. Yalancı bir merakla birlikte gözlerini süzerken çenesini okşayıp derin bir nefes verdi. "Tamam, altı yaşındaki kardeşinin kıyafetlerini giymiş gibi oldu."
Yoo,değildi.
Efkan'ın tişörtleri Denis'in bedenine ikinci bir deri gibi yapışmıştı. Aslında bu oldukça hoştu zira ekru rengi tişörtün kendisinde bu kadar iyi durmadığından emindi. Hatta kendi üzerinde hafif salaş ve dökümlü duran bu tişörtün onun tüm hattını sarması daha da nefes kesici geliyordu. Bariz bir kıskançlık hissettiğini de gizleyemezdi,Efkan her seferinde spor salonu üyeliğine selam veriyordu böyle durumlarda. Gaza gelip gitse de ilk günden sonra bacakları sünnet çocuğu gibi yürümeye devam ettiği için bitik düşerek bundan vazgeçiyordu.
"Ben."dedi Denis'in paçaları dar gelen eşofmandan uzanan bacağına göz gezdiren oğlan. "Bizim için bir şeyler çıkarayım ?"
"Umarım soğuk biran ve bolca çerezin vardır."dedi Denis alayla oğlanın omzundan ittirirken. "Bu yağmurda boşa gelmiş olmayayım."
"Niye geldin ki sahi?"dedi Efkan dalgınca.
Siktir.
Ağzında bir çuval inek gübresi varmış gibi hissetmişti cümle dudaklarından döküldükten hemen sonra. Zira gecenin köründe uykusundan uyanıp onun yanına gelmek için en ufak bir sebebi bile yoktu Denis'in. Belli ki yalnız kalmasına gönlü el vermemişti.
Efkan ise her zaman olduğu gibi şom ağzına kilit vuramamaktan sebep işleri "ters ağzıyla" ilerletir gibi olmuştu.
"Yani."dedi Efkan cümleyi toplamaya çalışırken. "Arkadaş değiliz, son hatırladığım beni dövmek istediğin için kantinci teyzenin arkasına saklanışımda,bu öğlen hatta."
"Sebebini bilmiyorum ama bazen aptalca cümlelerinin altında zeka kırıntısı hissediyorum."diye geçiştirdi Denis elleri cebinde oğlanın peşinden mutfağa adımlarken.
Bu fazla yakındı.Daracık mutfakta sadece ikisinin yalnız olduğu bir ortam için fazla yakındı.Üstelik Denis'in nefesini kendi ensesinde hissediyorken ve yağan yağmur pencere camını dövüyorken oldukça aşina bir hisle dolup taşmıştı Efkan.
Sanki çok daha öncesinde onunla bir mutfakta güzel bir yemek pişirmiş gibiydi yahut bir kadeh şarabı masaya birlikte koymuş gibi.Oysa ki onunla asla aynı mutfakta yemek pişirmemiş ya da bir kadeh meyi dudaklarından yuvarlamamışlardı. Hele ki yağmur sesinde, gök şimşeklerle aydınlanırken böylesine yakın olmamışlardı ki.
Alacalı gözler kahvelere dolarken Efkan elinde tuttuğu cips ve bira şişeleriyle seslice yutkundu. "Ben..."dedi. "Film seçimlerim bok gibidir ama editör gibi önüme gelene kulp takar beğenmemezlik ederim,sen seçsen. Hem misafirimsin."
"Seçtim."diye yanıtladı Denis dudaklarının üstü muzip bir tebessümle kıvrılırken. "Sarhoş sen."
"Ha?"
"Sarhoş sen daha da jelibon kıvamlı bir beyne sahip."diye mırıldandı Denis. "Sirke yavrum o."
"Ne?"
"Efkan, bira şişesini dolapta bıraktın. Bize sirke şişesi getiriyorsun."diye fısıldadı Denis imayla.
Efkan bir elindeki beyaz sirkeye baktı bir de Denis'in alacalı gözlerindeki muziplik dolu alaylı alevlere.
Ve içinden kendine bir soru sorma hakkı vardı yalnızca,cevabı kendi de bilmiyordu.
Efkan'a ne oluyordu? Sirke içmeye başlayacak kadar!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nau Nau !
RomanceEfkan: Minibüse biniyorum on tane zenciii ben diyorum kalk bana diyor nau nau Efkan : Ya ben kalk oturayım düşüyorum yok diyor nau nau diyor. Denis : O "zenci" kelimesini sana yedireceğim. Nerede ve ne zaman gebermek istiyorsun helvan sade m...