İnsanlar ne zaman birbirlerini renklerine, ırklarına, inandıkları şeye göre, milletlere, mitlere ve sayamayacağım sayısız şeye göre ayırmaya başladı hiçbir fikrim yok. Böyle mi doğduk? Bu bir koruma alanı oluşturma çabası mı? Başkalarına basarken nasıl yükselebiliriz? Hadi diyelim yükseldik, ayaklarımız onun sırtındayken o yere yığıldığında biz de onunla aynı yerde olmaz mıyız?
''Aziza neden böyle bir çocuk baba?''
Babam, çiğnediği lokmayı bir süre ağzında tuttu, sonra beni duymazdan gelerek yemeğine devam etti. Çocuk kalbimin kırıldığını hatırlıyorum.
''Baba?''
Cevap yok. Babama o gün çok kızmıştım. Bir açıklama istiyordum ama cevap vermiyordu işte. Artık bu konuları konuşmaktan kaçmak istemiyordum.
''Diğerlerinin kardeşleri onlarla oynarken, bir şeyler paylaşırken benimki bana cevap bile vermiyor.''
Yaşlı gözlerle kaşığı ağzıma sokarken ağlamamaya çalıştığım yüzüm geliyor gözümün önüne. Bazı anlarda kendimizi karşıdan görmememize rağmen nasıl göründüğümüzü biliriz ya, öyle işte.
Babam o gün hiçbir şey demedi, beni teselli de etmedi, sonraki gün ve ondan sonraki gün de öyle. Ama bir gün, ne kadar sonra olduğunu hatırlamadığım bir gün elinde Aziza'nın çizdiği bir resimle yanıma geldi.
Kalabalık bir grubun çok uzağına küçük, siyah bir karaltı çizmişti. Babam işaret parmağını o karaltının üstüne bastırdı ve ''Kendisini çizmiş.'' dedikten sonra hıçkırıklara boğuldu.
Farklı olanı kabullenmeyi kardeşimle öğrendim ben.
Dokuz numara bana bakıyordu. Yirmi sekiz numaranın yanından onu alıp götürüşüm geldi gözümün önüne.
Siyahlara iyi şans yok.
Tren, zaman tüneline tekrar girdiğinde büyük bir sessizliğe gömülmüştü, yine. Kız, biz yanından ayrılana kadar yerde öylece beklemişti. Belki hâlâ bekliyordu. Hiç şansı yoktu. Hükümetin de istediği gibi.
İnince öleceğini bilsen ne yapardın?
Hissetmiş olmalıydı. İnsanlar ölümü hisseder miydi bilmiyorum. Annem hissetmiş miydi mesela?
Ne yapacağını öğrenememiştim bile.
Gözlerimi kapatıp tuttuğumu fark ettiğim büyük nefesi verdim.
''Kapatma.'' dediğinde gözlerimi açıp ona baktım.
''Ne?''
''Gözlerini kapatma. Zaten göreceğim sınırlı zaman var.''
Yerimde rahatsızca kıpırdandım. ''Yine saçmalıyorsu-''
''Hayır. Ciddiyim. Görmedin mi, kime ne olacağı belli bile değil.''
Cevap vermedim. Zaten vermeme fırsat kalmadan hoparlördeki iğrenç ses kulaklarımıza doldu.
KEYİFLİ BİR YOLCULUK OLSUN İSTİYORUZ. BİRAZ MÜZİK DİNLETİSİ! NEŞELENİN BAYANLAR BAYLAR.
Hemen ardından hepimizin bildiği, milyon yıl geçse de bizden geçmeyecek o şarkı yükseldi.
Dance Me To The End Of Love.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN TRENİ
Science Fiction2082 yılında suçluları taşıyan, onları tarihin en kötü zamanlarına terk eden bir trende kaderleri görünmez bir iple bağlanmış iki mahkumun hikayesi. Kapak Tasarım: @sewalmoon