aşk ve gurur

1.9K 208 59
                                    

Genç adam güneşte yeşil olan kahve gözlerini yaklaşan atlı askerlere dikti. Sarı saçları hava soğuk olmasına rağmen terden ensesine yapışmıştı. Arkasında da tıpkı karşısında olduğu gibi bir dizi atlı asker vardı.

Atı gerginliğini fark etmiş gibi huysuzca kişneyip dururken elini hayvanın yelesine götürdü. "Sakin ol oğlum." diye mırıldandı.

Askerler ona fazlaca yaklaştığında bir adım öne çıktı. Karşısında üç adam vardı. Bir atın arkasına bağlanmış olan iki tekerlekli arabada ise kucağında kundak taşıyan bir kadın oturmuştu.

Hepsi sırayla altından indi ve onu selamladı. Ortadaki, daha rütbeli duran, hâlâ arabada oturmakta olan kadına eliyle bir işaret yaptığında kadın dikkatle bebeği askerlerden birine uzattı ve arabadan indi. Yere kadar eğilerek selam verdi ve kundağı tekrar aldı.

"İmparator Sarmad," dedi ortadaki. "Sizi görmek onurdur efendim."

Adam onunla ve bu onurla fazla ilgilenmedi, gözleri kadının kucağında duran kundaktaydı. Öyle sıkı sarılmıştı ki bebeğin hiçbir yerini göremiyordu. Yalnızca kısık sesli, boğuk bir ağlama duydu. Kalbinin atışını hızlandırmaya yetti bu.

"Seni de öyle Yüzbaşı." diye geçiştirip kadını işaret etti. "Bebeği getir."

Kadın ürkek adımlarla yaklaştı ve eğilip kollarını havaya kaldırarak bebeği imparatora uzattı.

Alıp almamakta tereddüt eden adam uzanıp onu kucakladı. Eğreti bir tutuştu bu. Onu sahiplenmiyordu. Yine de yüzünü gördüğünde gülümsemesini tutamadı. Kendine engel olamadan eğildi ve başını kokladı. Annesi gibi kokuyor, diye düşündü. Ama annesinden çok kendisine benziyordu. Kafasındaki birkaç tel sarı saç, başındaki örtüden kurtulmuş parıldıyordu.

Onun kucağında ağlaması da kesilmişti üstelik. Özür dilerim oğlum, bu adam için imparator olmak baba olmaktan daha önemli, diye geçirdi içinden. Daha fazla bakmak istemeden kadına döndü.

"Ayağa kalk."

Kadın kalktı ama başı yerdeydi. İmparatorun uzattığı bebeği tekrar kucakladı.

"Adın ne senin?" Kadına sormuştu.

"Marja efendim." dedi çekinerek ve kafasını kaldırmadan.

İmparator onu hatırlamış gibi başını salladı. "Marja, seni tanıdım." Yutkundu. "Arkadaşına ihanet etmek zor olmalı."

Kadının aklından karına ihanet etmek daha zor olmalı diye geçti ancak bu elbette diline dökülmedi. Kafası yerinde kalsın istiyordu. Bunun yerine "İstekleriniz emirdir efendim." dedi.

İmparator onun bu haline bakınca midesi bulandı. Karşısında ihanet ettiği kadın olsa asla bunu yapmazdı. "Karşılığını alacaksın." dedi ve iki parmağıyla çekilmesi için işaret verdi.

Sonra yüzbaşıya döndü. "Rapor ver."

Adam boğazını temizledi. "Kampı başkente yönelttik. Kimse varlığınızdan haberdar değil ve siz aksini söylediğiniz müddetçe de olmayacak. Emrettiğiniz gibi o kadını orada bıraktık."

O kadın.

"Öldürmeyeceksiniz." dedi imparator lafını bölerek.

"Sizi sorgulamak haddim değil ancak-"

"Evet." dedi sert bir tonda. "Ne beni sorgulamak ne de lohusa bir kadından korkmak haddin değil. Takip edin, bir ihtiyacı olursa fark ettirmeden karşılayın. Dediğim gibi başkente girmesi ve oğlunu görmesi yasak ama kılına zarar gelmeyecek."

"Evet efendim. Ancak..."

"Ancak ne?" Tek kaşını kaldırıp bir adım daha yaklaştı. Bu konuşmanın uzamasına sinirlenmişti.

"Ancak sahada bıraktığımız gözlemcilerimiz köle olarak aldığımız adamın en son çadıra girdiğini görmüşler."

İmparator durdu, yutkundu, nefes verdi. O adamı zamanında öldürmesi gerekirdi. "İki okçu koy." dedi. "Dışarı çıktıktıkları an vursunlar." Ekledi. "İkisini de."

Kadını sevmemiş miydi? Sevmişti. Ama olduğu yeri hep daha çok sevmişti. O tarihe adını yazdırmak için doğmuştu. Şimdi aşk uğruna bile olsa bunu engellemelerine, yıllar önce bu devlet için söylenen kehanetin gerçek olmasına izin veremezdi.

Bir kadın,
Rüzgardan daha sert esen,
Saçları vahşi bir hayvanın yeleleri gibi boynuna dolanmış,
Dünyaya yukarıdan bakan.
Zamanı olmayan
ve birden fazla zamana ait olan.
Bir yere ait olmayan
ve her yeri avcunda tutan.
Hiç sönmeyen bir ateşle adını yazacak
Güneşi
bu topraklarda son kez batıracak

Bu oydu, yaşlı kadının söylediklerinden sonra buna emin olmuştu. Hiçbir şeyin önüne geçmesine izin vermezdi. Yıllardır hanedanda dile dolaşan bu kehaneti bozacak ve kahraman olacaktı.

Daha fazla konuşmadı, dinlemedi de. Gözlerini batan güneşe çevirdi. Oğluna bir kez daha sarılma isteğini bastırdı. Döndü ve atına bindi. Rüzgarı arkasına alıp giderken içindeki özlemin de rüzgarla birlikte arkasında kalmasını diledi.

ZAMAN TRENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin