"Teğmen Fido," diyor Sverus tanık kürsüsünde Yüzbaşı'nın yerini alan kızıl saçlı, çilli, çok uzun boylu genç adama bakarak. "İfadenizde Sanık Feryal'in, Sanık Valor'u köle olarak tanıttığı günden birkaç gece sonra İmparator Sarmad'ın katillerini arama fikrinden vazgeçip büyük saraya ilerlemek istediğini belirtmişsiniz."
Teğmen başını onaylarcasına sallıyor.
"Ayrıca o sıralar şüpheli hareketlerine ve konuşmalarına şahit olduğunuz yazıyor burada." Sverus önündeki sayfalara bakıyordu.
"Evet efendim."
"Gördükleriniz ve duyduklarınızı ettiğiniz dürüstlük yemini ışığında açıkça bildirin."
Teğmen konuşmaya başlamadan önce diliyle dudaklarını ıslatıyor.
Güneş tepeye yükseliyor ve gözümü alıyor. Alnımdaki terin sebebi korku mu bilmiyorum, hava serin sayılır. Sırtım da terli olduğundan biraz üşüyorum.
"Valor kampımıza geldikten iki gece sonra rotamızın değişmesini isteyen İmparatoriçe Feryal'di."
Sverus hemen düzeltiyor. "Sanık Feryal."
Bir kadının yönetimi almasından nasıl da korkuyorlar...
Teğmen boğazını temizleyip onu tekrar ediyor. Bu adamı sevmiyor değilim. Şimdi karşımda dursa da bir zamanlar beni ölümden kurtardığı oldu.
"Bir gece kamptaki herkesi etrafına topladı ve artık vakit kaybetmenin doğru olmadığını söyledi. Neden bunu yaptığı konusunda bir fikrimiz yoktu ama hepimiz bu duruma memnun olduk." Durup Sarmad'a bakıyor. "Yeni savaştan çıktığımız Roma, imparatorumuzu kaybettiğimizi öğrendiğimizde başkente ilerlemeye başlamıştı ve durdurmak gerekiyordu. İmparator'un katillerini bulmak için bir grup oluşturup ikiye ayrıldık."
Bir dış göz olarak doğru konuşuyor. Benim açımdan olaylar böyle gelişmedi elbette. 9, kocamın katili olduğunu söylediğinde kapımıza dayanan Roma'yı görmezden gelip numaradan haydutları aramaya devam edemezdim.
"Ve siz de yüzünüzü başkente döndünüz." diyor Sverus Teğmen'in sözlerini tamamlayarak.
"Evet." diye devam ediyor Teğmen. "Ama olaylar yalnızca böyle de değil." İşte şimdi neler söyleyeceğini merak ediyorum. "Onların kendi aralarında konuşup fısıldadıklarına çok kez şahit oldum. Başta bunun basit ve imkansız bir aşk hikayesi olduğunu düşünmüştüm. Ama durum öyle değildi. Geçmişten gelen bir bağları olduğuna emin olana dek onları gözledim ama kimseye bir şey söylemedim."
Bizim bağımız geçmişten değil gelecekten.
"Her asker, bildiğiniz gibi, orduya girmeden önce imparatora ve millete bağlılık yemini eder." Güneş, yüzünü öyle aydınlatıyor ki sanki bir sahnedeyiz ve spot şıkları yalnızca konuşanın başında tüm gücüyle parlayarak seyircinin odağının dağılmasına engel oluyor. "Bu yemini ettiğim için gerçekleri ortaya çıkarmayı görevim bildim."
Bazen insanlar öyle davranır ki herkes doğru, siz yanlışmışsınız gibi gelir. Parmaklar hep sizi gösterir, çatık kaşların altındaki yargılayıcı göz bebeklerinde hep sizin yansımanız vardır. İşte bu mahkeme, bu topraklar bana geldiğim günden beri öyle hissettiriyor. Teğmene sitem etmiyorum, hatta yüzbaşıya da. İkisi de birer asker ve kendi hayatlarının doğrularından çıkmıyorlar. Ama bana haksızlık ettikleri bir yer var: Hiçbir zaman kalbimle hareket edemedim oysa onlar belki de bir kadın olduğum için beni bununla çok defa suçladılar. Bunu çok istediğim ve çok yaklaştığım zamanlar oldu ama yapmadım. Bu kimilerine göre bu, doğru olan hayattır. Ben, günün sonunda ölü bir kadın olacağımı bildiğimden yalnızca boşa geçmiş bir hayat görüyorum ardımda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN TRENİ
Science Fiction2082 yılında suçluları taşıyan, onları tarihin en kötü zamanlarına terk eden bir trende kaderleri görünmez bir iple bağlanmış iki mahkumun hikayesi. Kapak Tasarım: @sewalmoon