Karşımda elime bir fincan çay tutuşturup sakin sakin oturan yaşlı adama, sonra 9'a baktım. Çadırın önünde, bir ateşin başında oturmuştuk ve az ilerimizde az önce bizi öldürmeye çalışan iki ceset vardı. Şimdi ise sakince oturmuş kiraz sapı çayı içiyorduk. Üstelik bu tuhaf yaşlı adam az önce adamların içinden kılıç geçirmemiş gibi bize yazın bu kiraz saplarını nasıl biriktirdiğini ve durmadan neden yanında taşıdığını anlatıyordu.
Parlak mavi gözleri, ensesinde minik bir topuz yaptığı, hafif dağılmış beyaz saçları vardı. Yüzü kırışıklıklarla ve bıçak izleriyle dolu olmasına rağmen garip bir şekilde sevimli görünüyordu.
"Durun lütfen artık." dedim çayı övmesine daha fazla dayanamayarak bir elimi kaldırıp yapmıştım bunu. Elimdeki ahşap fincanı önüme açtığım minik çukurun ortasına yerleştirdim. "Kimsiniz siz ve neden iki adamı doğradıktan sonra bize kuzeyliler gibi çayınızı övüp duruyorsunuz? Kurtardığınız için minnettarım ancak bunları dinleyemeyecek kadar kötü giden bir hayatım var."
Adam karşımda bağdaş kurmuştu. Omuzları dikti ve boyu kısa olmasına rağmen iri bir cüssesi vardı. Gülerek oluşturduğumuz üçgenin diğer köşesinde oturan, sessizliğe gömülmüş 9'a baktı. "Söylediğin kadar varmış. Çok huysuz bir kız."
9 göz ucuyla bana bakıp omuz silkti. Ondan gözlerimi ayırmadığımda devam etti. "Adım Renas kızım." Sağ elini babacan bir tavırla öne uzatınca uzanıp sıktım. "Belli ki Valor sana benden hiç bahsetmemiş." Dönüp 9'a baktı. "Bana küs herhalde."
"Burada bilge bir adamın yanında kaldığını anlatmıştı." Kaşlarım çatıldı. "Siz o musunuz?"
Gülümseyerek başını salladı. "Ne kadar bilgeyim bilmem ama benim yanımda kaldığı doğru." Kaşlarını çattı. "Bana siz deme," Yan gözle 9'a baktı. "Gelinim değil misin? Sen de baba de." Sonra büyük bir kahkaha patlattı. Söylediği komik olduğu için değil, içine bir düdük kaçmış gibi güldüğü için kıkırdamama engel olamadım.
Tuhaf bir adamdı. 9'un ona benden nasıl bahsettiğini merak etmeden duramadım. Her şeyi biliyor muydu mesela? Treni? Nereden geldiğimizi? Sorularımı fark etmiş gibi yüzüme dikkatle ve büyük bir ciddiyetle baktı. "Sizi tanıyorum" dedi. "Olanları biliyorum."
"Ama bildiği halde bana hiç yardım etmedin." 9 nihayet sitem dolu da olsa ağzını açmıştı.
"Nankör çocuk." diye homurdandı Renas. "Ateş yakmayı bile bilmiyordu." diye fısıldadı bana yaklaşıp sanki 9 bizi duymuyormuş gibi.
9'un yardımdan kastının böyle bir şey olmadığına emindim. "Sizin aranızdaki sorun ne?" Bu sefer 9'a dönmüştüm çünkü sorunu olan daha çok o gibiydi.
İkisi tek ağızdan "Hiç" dediğinde şüpheli bakışlarım üstlerinde daha dikkatli gezdi.
"Önemsiz." dedi 9 sonra. "En azından artık."
"O ne demek?" 9'u ilk defa böyle görüyordum. Nasıl anlatılırdı bu?.. Güvendiğin biri beklemediğin bir şey yapınca ortaya çıkan kırgınlığın yüze yansıması. Tam olarak böyleydi.
Renas, baba, Renas Baba, ona ne diyeceğimi tam olarak bilemiyordum. Ayağa kalktı ve bir elini 9'a uzattı. "Madem önemsiz, gel de bana bir hoş geldin de."
9 bağladığı kollarını çözdü, elini sıkıp ayağa kalktı. İkisi gerçek bir baba oğul gibi kucaklaştığında gözlerim dolmuştu. 9'un dün babasından bahsederken 'yoktu' deyişi geldi gözlerimin önüne. Belki de yanılıyordu, öz olmasa bile bir babası vardı.
"Büyümüşsün." dedi 9'u şöyle bir süzüp omzuna üç kez vurarak.
"Sen de ihtiyarlamışsın." dedi 9 gülerek. "Kızın nerede?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN TRENİ
Science Fiction2082 yılında suçluları taşıyan, onları tarihin en kötü zamanlarına terk eden bir trende kaderleri görünmez bir iple bağlanmış iki mahkumun hikayesi. Kapak Tasarım: @sewalmoon