Uzun koridor sessizdi. Yürürken duyduğum sakin insan sesleri ve trenin mekanik sesi dışında bir şey yoktu. Başımı, koridor boyunca uzayan cama yaslayıp huzur diledim. Bineli yalnızca birkaç saat olmuştu ama yıllardır bu trendeydim sanki. Aziza'yı daha sabah görmüştüm oysa. Beni o hücreden çıkarıp trenin önüne getiren muhafızlarla bizi selamlayan kalabalığın arasında, babamın elinden kurtulup koşarak gelip dizlerime sarılmıştı. Muhafızlardan birkaç dakika dilenip ona doğru eğilirken bunun onu son görüşüm oluşu canımı yakıyordu.
Ne dramatik sahneydi ama!
Kardeş, annemin benim omzuma bıraktığı en büyük yüktü. O olmasa bugün bu trende olmazdım. O olmasa bir imparatorun karısı da olmazdım, dokuz numaranın anlattıklarına inanmayı seçiyordum şimdilik. Annem farkında mıydı acaba tarihi değiştirdiğinin? Zaten hep öyle olur. Biz büyük insanların adını biliriz ancak tarihi değiştiren asıl onların anneleridir.
Bir anne olmak benim için her zaman korkunç bir fikir oldu. Aziza'ya annelik yapsam da bir anne değildim. Hiçbir zaman olmak istemezdim. Acaba günlükte bununla ilgili bir şey var mıydı? Bir çocuk doğuracak mıydım? Belki birden fazla?
Başımı iki yana sallayıp düşünceleri susturmaya çalıştım. Saçmalıyordum. İç sesim bu sefer fena halde saçmalıyordu.
''Yalnız kalmak isteyen tek kişi ben değilmişim anlaşılan, bu trende huzur yok.''
Başımı çevirip bana doğru gelen uzun boylu kadına baktım. Kahverengi teni, siyah parlak saçları ışıl ışıldı.
''Yol arkadaşım tam bir şerefsiz.'' demekle yetindim. Yanımda durup başını onaylarcasına salladı. Bir kolunu kenara sabitlenmiş demire koydu.
''Değişebiliriz, benim vagondaki ihtiyar horulduyor.''
Gülümsedim. Kalsın.
Gözleri dışarıyı bulunca az önceki rahat tavrı gitmiş, yerine endişeli bir kadın gelmişti. ''Bir dahaki durak neresi olur sence? Çok hızlı gidiyor ve uzun zamandır yolda. Epey geriye gideceği kesin, diğer durakların arasındaki mesafeden daha uzun yol katetmiş olmalıyız.''
''Belki 2020.'' dedim.
Bana anlamayan gözlerle bakınca devam ettim.
''Şu virüs salgını. Adını hatırlayamıyorum.''
''Haa, Corona diyorsun. 2020 bir ceza olmaz ki. O zamanki insanların ağlanıp sızlanmalarına bakma. Kolay bir yıl.''
Omuz silktim. ''Belki suçu çok olmayan birilerini seçerler. Hem o salgından sonra olanları hatırla.''
''Tarih bilgim o kadar iyi değildir.''
''Boş versene. Kimin umurunda?''
''Ya az sonraki anonsta senin numaran geçerse?''
Ben nerede ineceğimi biliyorum.
''Yol arkadaşımı atacağım.'' diyerek sırıttım. ''Hem bunu fazlasıyla hak ediyor.'' diye mırıldandım.
Gülümsedi. ''Aferin sana kızım. Beyazların böyle akıllı olduğunu bilmezdim.'' Yumruk yaptığı elini bana doğrultunca karşılık verip kendi yumruğumu tokuşturdum.
Numarası yirmi sekizdi.
''Tabii ya, sen sırada benim arkamdaydın. Hani şu dövmeler bize işlenirken...'' Onu trene binmeden önce görmüştüm. Fark edilmeyecek bir kadın değildi. Bizi nostaljik bir garda numaralandırırlarken söylenip hiç çekinmeden muhafızlara küfürler ediyordu.
Şimdi daha sakin görünüyordu.
''Evet, bu damga oradan kalma.'' Elinin üstüne baktı. ''Trene binmeden önce küçük kızla olan anınızı da gördüm. Senin için üzülmüş olmalı.''
Aziza üzülmeyi pek bilmezdi. Herkes de görmüştü o sahneyi. ''Evet.'' dedim ve yutkundum. Sağlıklı bir çocuk olarak bilinmesi onun için iyiydi.
Birkaç dakika sessizce dışarıyı izledik. Görünen bir şey yoktu. İkimiz de durmuş tarihi izliyorduk sanki. Kim bilir tarih sayfalarının arasında kendine yer edinemeyen ne insanlar geçip gidiyordu şimdi gözlerimizin önünden.
''İnince öleceğini bilsen,'' dedi konuyu birden değiştirip. ''Ne yapardın?''
''Hiç düşünmedim.'' dedim hemencecik. ''Ölüm beni korkutmuyor.''
''Yalan.'' dedi. ''Ölüm herkesi korkutur.''
Haklıydı. ''Ne yapabilirim ki. Kaçamam sonuçta.''
''Kaçamazsın tabii.'' Duraksadı. ''Yine de ölmeden önce yapacağın son şey, son bir istek falan olmalı.'' diye devam etti.
''Düşünmedim işte.'' Ölümden konuşmak beni rahatsız ediyordu.
''Mesela ben-'' Bizi duyabilecek biri varmış gibi sesini kısmıştı ama sözü yarıda kesildi.
''Ben bir imparatoriçeyle yatmak isterdim.''
Onun sesi, dokuz numara tam arkamdaydı. Ona bakmak için dönmedim. Aptal.
''Yanlış anlamayın hanımlar, sadece uyumak yani. Şöyle birçok hükümdarı yıkmış bir kadının yanında güvenle uyumak isterdim.''
Yirmi sekiz güldü. ''Bu uyku ebedi olurdu, öyle bir kadın seni uykunda yattığın yastıkla boğar.''
Yanımdan geçip kadına elini uzattı ve yirmi sekiz numaranın avucuna bıraktığı eli hafifçe tutarak dudaklarına götürdü.
''O halde daha güvenli birilerini seçmeliyim.'' dedi gülümseyerek.
Kadın ona gülümseyerek karşılık verdikten sonra bana döndü. ''Sen ne dersin buna beyaz kız?''
Göz devirmekle yetindim.
''Ona aldırış etmeyin siz. Sabahtan beri o kadar çok konuştu ki kafam şişti zaten...''
''Siz,'' dedi bıraktığı elinin işaret parmağını ikimize doğrultup. Sonra yalnızca bana hitaben konuştu. ''Yol arkadaşın mıydı? Gerçekten değişmeliyiz sanırım.''
''Hay hay-'' kolunu tutup iki parmağımla etini sıkıştırarak ''Yürü.'' dedim ve gülümsemeye çalıştım. Ufak bir 'ah' çekip bana zorla da olsa eşlik etti.
''Çok kıskançsın.'' dediğinde tekrar eski havasına döndüğü her halinden belliydi.
''Bir ihtiyarın horultusunu dinlemek seni dinlemekten iyidir ama dua et bana lazımsın.''
Sırtımızı çoktan yirmi sekiz numaraya dönmüşken başımı çevirmeden ona seslendim. ''Sana da bol şans yirmi sekiz.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN TRENİ
Science Fiction2082 yılında suçluları taşıyan, onları tarihin en kötü zamanlarına terk eden bir trende kaderleri görünmez bir iple bağlanmış iki mahkumun hikayesi. Kapak Tasarım: @sewalmoon