Neler olduğunu anlatmak için pek vaktim yok ama yine de başlayacağım.
O olayın üzerinden on iki gün geçti. Evet, bir adam öldürdüm. Üstelik bu seferki kardeşimin suçunu üstlenmek gibi değil. Aniden, atan bir kalbi kendi ellerimle durdurdum. Zaman zaman elim yüreğime gidiyor ve o adamınkinin de böyle atıp atmadığını hatırlamaya çalışıyorum. Ben bıçakla göğüs kafesinde bir delik açmadan önce...
O gece, Sarmad'ın geleceğini, ordunun çok yakında olduğunu duyup uyuyamamıştım. Çadırdan çıkmamam gerekiyordu ama dönüp durmaktan sıkılıp hava almak için sahile inmek istedim, nöbetçi askerler de buna bir şey demedi.
Hava alışkın olmadığım gibi kokuyordu, dolunay vardı, denizin üstü köpürmüş ve dalgaları daha sert vuruyordu sanki. Çok ilerlememeye dikkat ederek yürüdüm, ayaklarıma vuran soğuk su heyecanımı alsın diye. Sonra o adamı gördüm. Ateşin başındayken bana dokunan... Adını bile bilmiyorum ama artık adının da bir önemi yok.
Beni yalnız görünce pis pis sırıttı, iğrenç yüzünü -bir ölüyle, özellikle kendi öldürdüğüm biriyle, böyle konuşulmaması gerektiğini biliyorum ama umurumda değil- görmek istemediğimden yolumu değiştirdim ama köşeye sıkıştırdı. Çok içmişti ve iğrenç kokuyordu.
Bir süre vücudumdaki iğrenç ellerinden kurtulmaya çalıştım ama başarılı olamadım. İşte sonra gözüm o bıçağa takıldı. Kemerine sıkıştırdığı bıçağı çıkardım ve ne olduysa o zaman oldu...
Sessizce elimdeki kanı denizde yıkadım ve onu kıyıya vuran dalgalara bırakıp çadıra döndüm. Ellerim kan kokuyordu. Kardeşimi, bir katil olduğunda içten içe nasıl suçladığımı hatırlıyorum. Vahşi bir çocuk olduğu için onu uzun süre affedememiştim. Şimdi ben de mi öyleyim. O'na yolculuk sırasında söylediğim gibi kötü biri miyim? Bir katil miyim?
Sabaha kalmadan onu buldular ve kıyametim koptu.
Öldürdüğümü söyledim, saklamanın anlamı yoktu. Etraftaki bağrışa karşı koymadım, çadırdan usulca çıktım ve "Ben yaptım." dedim. Bu kelimeleri de Sarmad'ın verdiği kitaptan çalışmıştım. İlk sefer burada kullanacağımı nasıl bilebilirdim ki?
İki arkadaşı tarafından müthiş bir dayak yedim. Birinin sözümü bitirir bitirmez saç köküme yapıştığını ve beni kumda sürüklediğini hatırlıyorum. Ne dediğini anlamıyordum ama bana iltifatlar yağdırmadığı kesindi.
Sarmad gelmese beni öldüreceklerdi.
Çatık kaşlarının altındaki tedirgin bakışları ve kollarının beni sardığını hayal meyal hatırlıyorum. Sonrası o tünelde gördüğümden bile daha karanlık.
Tam yedi gün hiç uyanmamışım. Uyandığımda tüm morluklarımda et parçaları vardı ve deli gibi titriyordum. Sarmad'ı baş ucumda gördüğümde ve yaptığım tek şey çok uzun süre hiç konuşmadan ağlamak oldu. Biraz toparlandığımda dilini, onunla konuşabilecek kadar öğrenmeme sevindi, bana olanları benden dinlemek istediğini söyledi. Dinledi de. Sakin kalmaya çalışarak her detayı dinledi ve sesini çıkarmadan benimle birlikte uyudu. Onu ancak iki gün sonra tekrar görebildim.
O günden sonra her şey değişti işte.
Herkes bana başka davranıyor ve çok saygı gösteriyordu. Üstelik bana vuranlar da dahil pek çok askerin eksilmiş olduğunu fark etmem çok zor olmadı.
Ertesi gece, yani iki gün önce Sarmad herkesi topladığı ateşin etrafında beni çok şaşırtan bir konuşma yaptı.
"Ben imparator Sarmad..." diye başladığı konuşmayı adımı herkese duyurarak devam ettirdi. Kölelerin adının bir önemi olmazdı oysa.
Benim, onun karısı olduğumu ve bana yapılan tek bir yanlışın kendisine yapılmış sayılacağını söyledi ve ekledi. "Üstelik kendime yapılan hatayı bağışlayabilirim ama ona yapılanı asla!"
Sonradan "Kutsal Ateş" olduğunu öğrendiğim ateşe bıçağıyla kestiği saçından bir tutam attı, sonra da aynısını benim için yaptı. Bıçağı bu sefer avuç içine götürdü ve hiç çekinmeden derin bir kesik attı, üç damla kanı ateşe akıttı. Bana usulca bakıp elime, bu seferki onunki gibi değildi, bir kesik açtı. Üç damlayı da ben akıttım.
Ve evlendik işte.
Artık onun karısıyım. Hâlâ bir köle ile evlenmesinin ne kadar yanlış olduğunu, annesinin bunu duyduğunda delireceğini içeren fısıldaşmaları duyuyorum. Üstelik Marja da dahil, herkes bir bir uzaklaşıyor benden.
Bir katil olduğum için mi? Bir köle olduğum için mi? Yoksa bu sıfatlarımın yanına "imparatorun karısı" eklendiği için mi?
Bilmiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN TRENİ
Science Fiction2082 yılında suçluları taşıyan, onları tarihin en kötü zamanlarına terk eden bir trende kaderleri görünmez bir iple bağlanmış iki mahkumun hikayesi. Kapak Tasarım: @sewalmoon