17

5K 452 65
                                    

Muhafızların ayak sesleri birer birer koridorda yankılanırken bana aşina olduğum bir sesi hatırlattı. Kaldığım hücrede tavandan damlayan suyu. Zamanı ona göre tahmin ediyordum o zamanlar. Bundan tam iki yıl önce yani.

''Bir adamı öldürmüşsün, kafasını taşla ezerek hem de!''

Ben yapmadım.

''Konuş!''

Konuşamadım. Ben konuşamadıkça daracık dört duvar arasında dinlediğim su damlalarının sayısı artıyordu.

Tik tak. Tik tak.

Babamla Aziza'yı düşünmeden edemiyordum. Aziza... o küçücük bedenine rağmen bunları yapabilecek o sınırsız ve kontrolsüz gücü...

'İçine şeytan kaçmış bunun.' Laflarına kulak asmamaya çalışsam da belki de insanlar haklıydı. Yoksa hangi çocuk elinde kanlı bir taşı ablasına uzatıp gülümseyebilirdi ki?

Yine de o burada olmamalıydı. Olamazdı. Hükümet, çocuk bile olsa suçlulara acımazdı.

Yanımda, köşeye sinmiş beni izleyen civcive acımadıkları gibi.

''Şşşşt... Kaldırın kafanızı.'' Dokuz numara pencereden çekilmiş ve tek eliyle bileğimden tutarak beni ayağa kaldırmıştı. Sonra tekrar eğildi ve köşedeki çocuğu yakasından tutup kolunun altına aldı. Çocuk çok korkuyor olmalıydı ki biraz rahatsızca kıvranmaktan başka hiçbir şey yapmadı.

''Şimdi çıkacağız, sen benim hemen arkamda kal.''

Boştaki elini bana uzatınca tereddüt etmeden tuttum.

''Bir planın var mı?''

Başını iki yana salladı. ''Yok.''

''Çok güven vericisin.''

Sürgülü kapıyı açtı ve dışarı adım atmadan eğilip yanağımı öptü. ''Sen de bu kadar korkmayınca daha güzelsin.''

Budala.

Vakit kaybetmeden dışarı çıktı, elimi bırakmıyordu. Koridor boşalmıştı.

Duvarın dibinden ayrılmadan sola döndü. Sürekli arkamı kontrol ederek ona eşlik ediyordum.

''Eninde sonunda çıkaracaklar bu trenden. Her yer kamera dolu.'' Diye fısıldadım aceleyle.

''Evet.'' Dedi. Çocuğu da taşıdığından nefes nefeseydi. ''Amma ağırmışsın velet. Civciv değil horoz olmuşsun sen. Biraz daha yersen ben seni kesip yiyeceğim.''

O sesini kısma gereği bile duymuyordu.

''Evet, bulacaklar. Ama onlar bulmadan biz atlarsak ve o lanet tünelin içinde ellerimizi bırakmazsak, istersen sarılabilirsin de tabii,'' Çocuğu yere bırakıp dizlerinin hemen dibinde önüne aldı. Sonra beni kendi önüne geçirdi ve ilerlememem için sırtımdan hafifçe ittirdi. ''Aynı zamanda inebiliriz ve ben senin imparatorun olabilirim.'' Alayla güldüğünü duydum.

Dirseğimi, şu an bize lazım olduğu için çok acıtmamaya çalışarak karnına geçirdim.

''Sustum.'' Diye fısıldadı.

Tren durmadı ama aniden yavaşladı. Geriye doğru savrulurken duvara tutunmaya çalıştım ama başarısızdı. Yere devrilirken hızlıca doğrulup dizlerimin dibine düşen çocuğu kaldırdım.

''İyi misin?''

Gözleri yaşla dolmuştu ama kafasını salladı.

''N'oldu? Bir yerin mi acıyor?''

ZAMAN TRENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin