X. yol

2.7K 292 36
                                    

Sarmad, ondan istediğim gibi her kız için bir at ayarlamış. Ama ondan önce, yani atları ve insanları kontrol etmeden önce tam sekiz atı kılıçtan geçirdi. Bunu sanırım benim görmemem gerekiyordu ama gördüm.

Giyinip çadırdan çıktığımda bir grup askerin burada kalıp bıraktıklarımızı toplayarak ve bizi kollayarak geldiğini öğrendim. Nöbetçi askerlerden birine Sarmad'ı sorduğumda bana tiksinti dolu bir ifadeyle baktı ve ormanın girişinde olduğunu söyledi tıslar gibi. Başka bir şeye öfkeli herhalde diye düşündüm.

Çadırların arka tarafında kalan, denize daha uzak olan ormana doğru ilerlerken duydum işte sesi. Kişneme sesleri.

Sarmad'ı bir ağacın dibine atları dizmiş, sıra sıra öldürüyordu. Yanında üç askeri vardı ve yalnızca birinin yüzü tanıdıktı: Marja'nın çadırındaki, okçuların lideri.

Hiçbir şey yapamadım. Yalnızca işinin bitmesini bekledim Dehşet içindeydim. Hâlâ öyleyim.
Sekizinci atı kesip elini bir mendille, sanki yalnızca yeşillik doğramış gibi sildi. Sonra başını kaldırdı. Beni gördü

Hızlıca geldiğim yöne döndüm ve çabucak çadıra girdim. Ağladığımı, elim yüzüme gidene dek fark etmemiştim. Yatağa oturdum ve zemini izlemeye koyuldum. Onun girdiğini nefes seslerinden anlamıştım.

Yanıma oturdu. "Böyle olsun istemezdim." dedi.

Güçlükle çıkan sesimle yalnızca "Neden?" diye sordum. Öyle cılızdı ki sesim anlayıp anlamadığından emin değildim.

"Sana yanlış yapanların atlarıydı. Bir asker öldüğünde atı da onunla ölür."

Sonra kalktı ve çadırdan çıktı.

Şimdi tam arkamda, tek atın üstünde beraberiz. Nefesini yine kulağımda hissedebiliyorum. Onu suçlayamam ama kendimi fazlasıyla suçluyorum.

Artık öldürdüğüm şey yalnızca iğrenç bir adam değil.

...

Yemek ve kısacık, bana asla yetmeyen, uykular dışında pek mola verdiğimiz söylenemez. Yakında bir köyde duracakmışız.

Sarmad bana, hiç yanımdan ayırmadığımı fark ettiğinde, defteri koymak için minik, deri bir kılıf verdi. Ona,  son gördüklerimden sonra eskisi kadar yaklaşmadığımı fark etmiş olacak, kocaman sarıldı ve sessizce bir süre kaldı. Kollarımı boynuna doladığımda rahatlamış gibi bir nefes verdiğini hissettim.

Sanırım onu seviyorum.

...

Şu an oturduğum ağacın diğer dalına bir kuş yuva yapmış. Arada bana anlamsız bakışlar atıyor. Doğayla bu kadar yakın olmak ne güzel. Böyle canlıları kendi hallerinde görünce çok şaşırıyorum, Sarmad da doğal olarak bana göklerden gelmişim gibi bakıyor.

Ah bebeğim, henüz göklerin dışına bile çıkılabileceğini bilmiyorken sana nasıl anlatayım geldiğim yeri? Ben hiç, insanların müdahalesi olmadan kendi yuvasını yapmış kuş mu gördüm?

Neyse, bu yolculuk o kadar da fena olmadı. Yeniden doğmuş gibiyim. Yeni bir hayatım var, gerçi eskisinden pek farkı yok. Orada A'nın yaptıklarını üstlenip bir katil olmuştum, burada kendiliğimden katilim. Farkı varmış, şimdiki hayatım biraz daha kötü.

Yolculuğu bir an için hatırlıyorum ve gözümün önünde o beliriyor.

"Başka bir ruh seni tatmin eder miydi?"

Kendimi sanki görüyormuşum gibi beynim onun karşısına beni koyuyor ve verdiğim cevabı hatırlıyor.

"Denemek isterdim."

"Nasıl biri olarak mesela?"

"Çok sevilen biri olarak. Birinin beni türe kalbiyle sevmesini isterdim. Her şeyden ve herkesten bağımsız sevilen bir ruh."

Sonra aklıma başka sorular geliyor.

O bu satırları okuyacak, yani henüz doğmadı ama aynı zamanda benimle o yolculukta öldü. Hem -pek bahsetmiyorum ama- bunlar, yani bu okudukları benim karşıma oturduğunda aklıma gelmedi mi? Benimle konuşurken... Yoksa o okuduğu defterde bunlar yazmıyor muydu? Ben şimdi geleceği mi değiştiriyorum yoksa o bildiğimi sandığım gelecek bana yön verip kendini mi oluşturuyor?

ZAMAN TRENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin