Üstüme gökyüzü uzanıyor. Gökyüzü öyle güzel ki... Yıldızları saymayı bıraktım çoktan. Aklıma kardeşim için evin tavanını yıldızlarla döşediğim geliyor ama ağlamamak için bundan bahsetmeyeceğim. Zaten uyduruk bir defterim var, onun da sayfaları gözyaşlarımla ıslansın istemiyorum.
Sarmad içecek bir şeyler almaya gitti. Daha çok benim için, çünkü onların kutlamada içtikleri şarap bana pek yaramıyor.
Sabah vardık buraya, her yerde şenlik havası vardı. Öyle ki, hükümdarları gelmeden önce zaferin haberi gelmiş. Bir gelini olduğu haberi de öyle. Sarmad beni yanından ayırmadığı için üstümde hep birilerinin gözlerini hissediyorum. Ama imparator, bu sefer beni bu işkenceden kurtardı ve tüm köylünün meydana toplandığı sırada bir adım öne çıkmamı sağlayıp yalnızca adımı söyledi.
Feryal.
Ve hiçbir ekleme yapmadı. Sebepsiz yere çok hoşuma gitmişti bu. Kimsenin bir şeyi olmadan yalnızca kendim olmak. Özellikle bu yılda bunu yapmasını garipsemiştim sanırım, içim biraz daha ısındı ona karşı.
Büyük masalar kurulmuş, çeşit çeşit yemekler, mezeler, içkilerle donatılmıştı. Ordunun bizimle gelen kısmı çok büyük sayılmazdı. Elli askerden biraz fazla ve on kadın olmalıydık. Bir kısmı geride kalmış, bir kısmı da önden gitmişti. Sebebini Sarmad'a sorduğumda o ciddi tavrını takınıp açıkladı.
Köylü, elinde kısıtlı imkan olmasına rağmen bin kişi de gitsek bir kişi de gitsek bizi doyurmaya çalışacak ve imkanlarını çok zorlayacaktır. Böylesi daha iyi, kalanlar başka köylerde konaklayacaktır. merak etme. Hem böylesi iki yanımızın da güvenli olması için daha iyi.
Mantıklıydı. İyi düşünülmüş ince bir hareketti.
Ayrıca insanların birçoğu hükümdarlarını yeni görüyor olmalıydı. Başta yadırgasam da, derin bir nefes alıp içinde bulunduğum çağı kendime hatırlattım. Bilgi, o kadar hızlı yayılmıyordu.
O kadar açtım ki tam anlamıyla içime bir top yerleştirilmiş gibi çok göbeğim çıkana kadar yedim. Köylüler daha çok hizmet diyorlar, arada askerlere övgüler yağdırıyor ve çeşitli sorular soruyorlardı.
Kadınlar, tahmin etmek zor olmadığı gibi geri plandaydı. Sarmad, ben daha çok yemeklere odaklandığım sırada önünde uzun bir kuyruk oluşturmuş insanlarla sıra sıra konuşup dertlerini dinliyor, ara ara gülümseyip çocukların başlarını okşuyordu. Merhametini seviyordum ve kesinlikle daha sık görmeliydim.
Sarmad'ın yanından hiç ayrılmayan üç askerin onu düzenli olarak izlediğini ve mesafeli bile olsa can güvenliğini sağladıklarını biliyordum. Sanırım aynısını bana da yapıyorlar. Çünkü malum olay yaşanmadan önceki kadar yalnız kalamıyorum. Kafamı her çevirdiğimde gözlerini uzağa dikmiş, beni izlemiyor gibi davranan bir asker oluyor yakınlarda. Şimdi de var mesela. Görünmediğini sanıyor muhtemelen ama yaklaşık yüz adım uzakta, bir ağacın altına oturmuş. Sarmad buradayken de vardı.
Karanlık çökünce biraz yalnız kalmak istedim. O kadar kalabalık ki kendimle kalmaya ihtiyaç duyuyorum. Bunu Sarmad'a sorduğumda ela gözlerini kırpıştırıp bana katılmak istediğini söyledi. İzin istememiş ama kabul etmemi beklemişti. Gülerek elini kavradım ve buraya geldik işte. Bir nehrin kenarındaki taşın üstünde oturuyorum. Elbisemi iki gündür değiştirmedim ve yıkanmadım. Daha fazla kokmadan bir an önce yıkanmak istiyorum. Sarmad geldiğinde ona birlikte nehre girmeyi teklif edeceğim.
Ben, su ve o. Biz gittikçe ayrılmaz bir üçlü oluyoruz.
Ayrılmaz. Yolculukta, O'nun imparator hakkında söylediklerini unutmaya çalışıyorum ama kaçamayacağımı biliyorum.
Hiçbir zaman kaderden kaçamadım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN TRENİ
Science Fiction2082 yılında suçluları taşıyan, onları tarihin en kötü zamanlarına terk eden bir trende kaderleri görünmez bir iple bağlanmış iki mahkumun hikayesi. Kapak Tasarım: @sewalmoon