12. Bölüm

382 46 14
                                    

Keyifli okumalar dilerim...

|•|•|•|•|•|

Mekandaki ses artık kulaklarıma işkence gibi gelirken merdivenlerden elindeki çantayla giden Gunter'i takip ediyordum. Etraf kalabalık olduğu için insanların arkasında durarak dikkat çekmeden gidiyordum.

Merdivenler bitince hemen sağa dönüp uzun, geniş ve kırmızı halılar serilmiş koridora girdi. Burda insanlar yoktu varsa da büyük ihtimalle burdaki odaların içindelerdi. Adım seslerimi yavaşlatarak yavaşça yürüyordum. Gunter bir an duraklayınca hemen yanımdaki kolonun arkasına saklandım. Tanrım! Bu kolon olmasaydı adam beni fark edecekti. Bu kolonu buraya koyanın alnından öpecektim.

Gunter tekrar önüne dönüp aynı tempoyla yoluna devam etti. Derin bir nefes verip bu sefer biraz daha arkadan takip ettim. Kaç koridordan geçtik bilmiyorum ama burası sandığımdan büyük bir yerdi. Labirent gibiydi.

Kısa bir yürüyüşten sonra kırmızı kapısı olan bir odanın önünde durdu. Telefonunu açıp bir kaç şey yaptı. Çok geçmeden önünde bulunduğu kapıyı bir adam açtı.

Gunter kısa bir baş selamı verip içeriye girdiğinde ben salak gibi ortada kalmıştım. İçeriye girmem gerekiyor ama nasıl? Kırmızı kapının önüne geldiğimde kapı açılır mı diye düşündüm. Bunun öğrenmenin tek bir yolu vardı o da kapıyı açmayı denemek. Ama ya yakalanırsam?

Derin bir nefes alıp cesaretimi topladım. Hadi Ayla yaparsın sen neler yaptın bunu mu yapamayacaksın. Sahi ben neler yapmıştım?

Kafamı iki yana sallayıp elimi kapının kulpuna götürdüm. Yavaşça aşağı doğru çektiğimde açılmıştı. Gözlerim irice açılırken neden bu kadar kolay açıldığını da anlamamıştım. Oysa Gunter buraya girmek için telefonundan birisine haber vermiş olmalıydı.

Belkide açık unutmuştur diye düşünürken kapıyı yavaşça açtım. Neyseki kapı gıcırdama yapmamıştı. İçeriye girdiğimde aşağıdan bir farkının olmadığını gördüm. Tek fark içerisinin fazlasıyla sessiz olmasıydı. Burası mor ışıkla donatılmıştı. O yüzden görmekte zorluk çekiyor ve çok rahatsız oluyordum.

Her yerde insanlar vardı. En üzücü olansa gençler çoğunluktaydı.
Kaşlarımı çatıp etrafa daha dikkatli baktığımda herkesin gözlerinin bayık baktığını gördüm.

Burdaki insanlar kendilerini zehirletmişti. Geniş bir alanda oturmuş bazı kişiler varken bazıları duvar diplerinde baygın duruyordu. Burdaki ortam bana o kadar zıttı ki kendimi bir anda uzaylı gibi hissettim.

Geniş alana doğru ilerlerken bacağıma bir el değdi. Korkuyla bir iki adım geri gittiğimde loş ışıktan dolayı gördüğüm kadar bir ele çarpmıştım. Korkuyla yerdeki baygın yatan çocuğa baktım. Yüzü berbat haldeydi, göz altları çökmüştü ve teni bembeyazdı.

"Yaşadığından şüpheliyim" yanıma doğru gelen bir kadının sesini duyduğumda başımı çevirip baktım. Pembeye boyattığı saçlarını afrika örgüsü yapmıştı. Sıfır mimik bir şekilde o da ayaklarımın dibindeki çocuğa baktı.

Ardından eğilip şah damarına iki parmağını bastırdı. "Ölmüş" dedi sanki çok normal bir şeymiş gibi sakinlikle söylemişti. Yerdeki çocuktan iki üç adım uzaklaştım ama asla gözümü üzerinden alamıyordum. O ölmüştü!

Yutkunup bir adım daha gidecektim ki yine pembe saçlı kız konuştu. "Yeni olduğun belli" bana yaklaşarak kollarını göğsünde birleştirdi.

"Ne işin var burda?" Dediğinde kaşlarımı çattım. "Sizin ne işiniz varsa benimde o işim var" kadın pek inanmış gibi olmasada bir şey demedi. "Büyük ihtimalle çok ağır bir şey içti" dediğinde yerdeki ölü çocuğu kast ettiğini anladım. Bu ona çok normal geliyordu. Gençlerin kendilerini zehirleyip ölmeleri normal geliyordu.

YAŞ 19 (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin