Kapının sesiyle kendime geldiğimde, düşüncelere dalmış şekilde pencerenin önünde durduğumu fark ettim. Anlaşılan çok uzun zamandır orada oturuyordum, çünkü ayaklarım ağrımaya başlamıştı ve biraz da üşümüştüm. "Girin!" Dedim koltuktan kalkıp, yatağıma doğru yavaşça ilerlerken.
"Merhaba!" Gelen kişinin kızlar olmasını her ne kadar istesem de, hem ev sahibimiz hem de alt komşumuz olan Burak'ın olduğunu görmek beni biraz da olsa sevindirmeye yetmişti.
"Hoş geldin Burak." Dedim içten bir gülümsemeyle. Aslını söylemek gerekirse, Burak'ın yakışıklı olduğunu kabul etmeden geçemeyeceğim. Esmer ve kaslı bir vücudu var, devamlı spor yapıyor, duygusal ve sempatik, kadınları güldürmeyi seven birisidir. Ama her nedense arada bir sanki bir sırrı varmış gibi hareket ediyor ve bu durum da beni acayip şüpheci biri haline getiriyor. Umarım bazı okuduğum kitaplardakiler gibi şekil-değiştirici ya da kurt adam değildir. Yoksa çıldırırdım herhalde.
"Nasılsın bakalım güzel prenses." Dedi sıcacık dudaklarıyla yanaklarımdan öperken. Gerçekten de kadınların kanını kaynatacak kadar da ateşli olduğunu söylemem gerek.
"İyiyim, sen nasılsın?" dedim gülümseyerek yanıma oturmasını işaret ederek.
"Çok iyiyim. Çünkü senin iyi olduğunu gördüm, bu da beni acayip mutlu etti." Dedi bembeyaz dişlerini gösterecek şekilde gülümserken. "Bu arada bunlar senin için!" Dedi bir anda sihirle rengârenk çiçeklerden oluşmuş bir buketi arkasından çıkartarak.
Söylemeyi unuttum Burak önceden sihirbazlıkla da uğraşmış. "Teşekkür ederim. Neden zahmet ettin ki?" dedim gülümseyerek.
"Lütfen! Sence zahmet mi ettim? Bir anda kendiliğinden çıktılar ya!" dedi göz kırpıp gülümseyerek.
Daha sonra çiçekleri komodinin üzerine koydu ve eski yerine geçip etrafa bakınmaya başladı. "Bu arada kızlar nerede? Bu sabah onları görmedim. Akşamda burada kalmışlardır diye düşünmüştüm." Dedi merak içinde bana bakarken.
"Açıkçası Özlem sabahtan mağazaya gitmişti öğleden sonra gelecekti. Ama mağazada sorun çıkmış ve Sinem'i anına çağırmıştı. Öğleden sonra geleceklerdi ama hâlâ ortalarda yok ikisi de. İşin kötü tarafı, telefonumun olduğu çantayı da götürmüşler onlara ulaşabileceğim cihazımda yok. Anlayacağın elim kolum bağlı böyle oturuyorum." Dedim üzgün şekilde başımı pencereden dışarıya çevirerek.
Hemen cebinden son model olduğunu tahmin ettiğim telefonunu çıkartarak bana uzattı. "İstersen benimkinden ara kızları." Dedi endişeli gözlerle bakarken.
"Teşekkür ederim canım. Ama telefon numaralarını da hatırlayamıyorum." Dedim ama sonradan söylediğim 'canım' kelimesini söylediğime hemen pişman olmuştum.
"Önemli değil tatlım. İnşallah bir an önce gelir ikisi de. İstersen onları gidip arayabilirim mağazaya gidip." Dedi hemen ayaklanarak.
"Aslında iyi fikir! Bunu benim için yaparsan gerçekten müteşekkir kalırım Burak." Dedim içten bir gülümsemeyle elini tutarken.
"Ne demek Zeynep! Sen benim en yakın dostumsun ve hem senin hem de kızlar için her şeyi yaparım." Dedi elimi sıkarak.
Tam odadan çıkmak için kapıya doğru ilerlemişti ki, birden olduğu yerde durup havayı koklaması oldukça dikkatimi çekmişti. Sanki... Kötü bir koku almış gibi yüzünü buruşturmuştu. 'Acaba burada bir şey mi kokuyor?' dedim kendi kendime etrafı ona belli etmeden koklayarak. Hayır, hiçbir koku yoktu. 'Belki de alışkanlık ya da tik falandır.' Dedim kendime.
"Biraz önce burada biri mi vardı Zeynep?" diye sordu ayağa kalkıp odanın içinde dolaşarak.
"Evet, neden sordun?" dedim garip tavırlarına bakarken.
"Hiç, önemli bir şey değil! Öylesine sordum." Dedi pencereden dışarıya bakarken. "Ne zaman çıkıyorsun hastaneden?" dedi bana doğru dönüp gülümseyerek.
"Bugün çıkmam gerekiyordu aslında. Ama kızlar gelmediği için kendim çıkmam gerekecek." Dedim teklif etmemesi için içimden dua ederek.
"İstersen..." dediğinde odanın kapısı bir anda açıldı ve içeriye hışımla Jordan girdi. Surat ifadesine baktığımda gerçekten ürkütücü olduğunu fark ettim. 'Acaba neden bu kadar sinirli?' dedim kendime korkudan kocaman açılmış gözlerimle ona bakarken.
"Senin burada ne işin var?" diye sordu resmen burnundan soluyarak.
"Aynı soruyu benim sana sormam gerek!" Dedi Burak, kaslarının izin verdiği kadarıyla kollarını birbirine kenetlemeye çalışarak. Çünkü kolları o kadar kaslı ki, birbirlerine geçtiklerinde kollarındaki damarları görmek gayet mümkündü.
"Hey! Neler oluyor burada?" dedim ikisinin de neredeyse birbirine dalacak kadar sinirli olduklarını fark ettiğimde. Neredeyse odanın içinde büyük bir savaş çıkacakmış gibi görünüyordu.
"Sorun yok Zeynep!" Dedi Burak gözlerini rakibinden ayırmayan bir dövüşçü gibi.
"Ne demek sorun yok. Neredeyse savaş çıkacak bu odada ya!" dedim yataktan çıkmaya çalışarak.
"Kızlar geldi mi Zeynep?" diye sordu Jordan onun yanından geçip bana doğru ilerlerken.
"Hayır. İkisi de gelmedi ve telefonumda evdeki çantamda olduğu için arayamıyorum." Dedim üzgün bir şekilde başımı yere doğru eğerek. "Sanki... Yer yarılıp da ikisi de içine düşmüş gibi!" Dedim yatakta doğrularak.
"Böyle düşünme! Eminim iyilerdir ve buraya doğru geliyorlardır." Dedi yanıma oturup ellerimi tutarak. "İstersen sana telefonumu vereyim tatlım onları ara." Dedi o da son model bir telefon çıkartarak.
"Üzgünüm ama telefon numaralarını bir türlü hatırlayamıyorum." Dedim neredeyse ağlayacak duruma gelmişken.
"İstersen, seni evine bıraktıktan sonra kızları aramaya gidebilirim. Belki de Özlem ile beraber dükkândadır." Dedi Jordan soğuk elleriyle ellerimi tutarken.
"Evet, haklı olabilirsin." Dedim bu sonucu düşünmediğimi fark ederek. "Tamam. Beni eve bıraktıktan sonra..."
"Bende bırakabilirim seni Zeynep. Hem... Aynı apartmanda oturuyoruz. Onun gelmesine gerek yok bence!" Dedi Burak sözümü kesip, yanıma gelerek.
"Benimle ilgilendiğin için teşekkür ederim Burak, ama beni Jordan'ın bırakmasını istiyorum." Dedim net bir sesle ve gülümsemeye çalışarak.
"Ah, pekâlâ." Dedi üzgün bir şekilde. "O zaman... Ben gideyim." Dedi sonunu kısık sesle.
"Tamam. Geldiğin için tekrar teşekkür ederim." Dedim.
Biliyorum ben kötü biriyim ve onun kalbini kırdım. Ama elimden bir şey gelmez, sonuçta ben Jordan'ı seviyorum ve evime onun bırakmasını ve yanımda kalmasını istiyorum.
Kapıda durdu ve önce bana sonra da Jordan'a bakıp, hızla odadan çıkıp gitti. Birden kalbimde bir sızı hissettim. Burak ile bir ilgisi var mıydı çok merak ettim bir an doğrusu.
"Zeynep?" Jordan'ın içimi ısıtan o mükemmel sesini duyduğumda, düşüncelere dalmış olduğumu fark ettim.
"Efendim." Dedim ona bakıp içten bir şekilde gülümseyerek.
"Sen iyi misin sevgilim?" dedi ellerimi öperken.
"Evet, hem de çok. Nedense senin yanındayken kendimi hiç olmadığım kadar mutlu hissediyorum." Dedim menekşe rengindeki gözlerine bakarken.
"Evet, ben de aynı şeyleri hissediyorum. İnan bana bu duyguyu bir daha asla yaşayamayacağımı sanıyordum. Ama yanılmışım!" Dedi bembeyaz dişlerini gösterecek şekilde gülümseyerek. Bu gülümseme sayesinde uzun vampir dişlerini de görmek mümkün olmuştu doğrusu.
Birden söyledikleri aklıma geldi; 'Bu duyguyu bir daha asla yaşayamayacağımı sanıyordum. Ama yanılmışım!' bu sözlerle ne demek istediği aslında az çok aklıma geliyordu ama ondan duymayı daha çok istiyordum. Bunun içinde onun anlatmasını bekleyip beklememem gerektiğini bilemiyordum.
"Ben gidip doktorunla konuşacağım sen de hazırlan. Geldiğimde çıkarız." Dedi ve beni daldığım düşüncelerden ikinci defa dudaklarımdan öperken uyandırdı.
'Evet, kesinlikle beni kalpten öldürecek.' Dedim onun arkasından aptalca bir sırıtışla bakarken.
Masanın üzerinde duran Amelia'nın verdiği kolyeyi -ya da madalyonu- elime aldım ve kendi kendime düşünmeye başladım. Bir anda içimden Amelia'ya seslenmek geldi. Belki o kızların nerede olduğunu biliyordur. 'Amelia! Beni duyuyor musun? Seninle konuşmam gerek!' Dedim başımı göğe kaldırıp, gözlerimi kapatarak.
'Seni duyuyorum Alisya. Neler oluyor?' dediğinde, sesinden çok endişelendiği anlaşılıyordu.
'Seninle konuşmak istediğim şeyler var. Acaba görünür olur musun? Yani öyle bir özelliğin var mı dünya'da?' dedim nasıl demem gerektiğini bilmediğim için.
Kısa bir sessizlikten sonra önümde oldukça parlak bir ışık oluşmaya başladı. Gözlerimi kısarak ışığa dikkatlice baktığımda, ışığın aslında Amelia olduğunu fark ettim "Evet, benimle konuşmak istediğin şey nedir kızım?" dedi ışık kaybolup da kendisi normal bir insan görüntüsüyle karşıma çıktığında.
"Şey... Kızların kaybolduğunu biliyor musun?" diye sordum önce onun bilgilerini öğrenmem gerektiği için.
"Hayır, bilmiyordum. Ne zaman kayboldular?" diye sordu yanıma oturup endişeli gözlerle beni izlerken.
"Bu sabahtan beri ortalarda yoklar. Dün gece Sinem yanımda kaldı ve bu sabah Özlem aradığı için acilen çıktı ama sabahtan beri ikisi de ortalarda yok. Öğlen ikisi de beni eve götüreceklerdi ama hâlâ gelmediler." Dedim, neredeyse sesimin yükselmesini engelleyemeyecekken.
"Anladım. Merak etme onları bir şekilde bulmaya çalışacağım!" Dedi ortadan kaybolmadan önce.
Amelia geldiği gibi ortadan kaybolduktan sonra tek başıma yatağın üzerinde oturmuş, bütün geçmişimi, vampirlerle tanıştıktan sonra yaşadığım olayları, melekler diyarına gidişimi ve şeytanın karşıma çıkışını, benimle evlenmeyi düşünüp, dünyayı kontrolü altına almak istemesini düşünmeye başladım.
Evet, sırayla bakınca gerçekten de korkutucu şeyler yaşamış olduğum bir gerçek. Ama... Vampirler hakkında bilmediğim bir şey olduğunu öğrendim; Hiç de kitaplarda olduğu gibi gaddar ya da vahşi yaratıklar değiller. Hatta bazıları korkutucu bile değil! Evet, belki fazla vampir tanımadığım için böyle diyorumdur. Ama tanıdıklarıma da bir baksana!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TILSIM SERİSİ 1. KİTAP BAŞLANGIÇ(E-KİTAP OLACAK)
Vampirekocasını ve kızını kazada kaybettikten sonra hayatı altüst olan Zeynep Carter, iki yakın dostu olan Sinem ve Özlem ile birlikte Kartal'da yaşamaya çalışmaktadır. Özlem ile birlikte Kartal'ın merkezinde Gotik giyim üzerine mağaza işletmekte olan Zeyn...