28. Bölüm

20.3K 1K 187
                                    

"Ben artık sizinle yaşamak istemiyorum."

Kurduğum cümle Barış beyi anında put keserken ifadesizce yüzüne baktım. O da bana bakıyordu.

Ama sanki şu an hiçbir şeyin farkında değildi. Kavrama yetkisini kaybetmiş gibiydi.

Bu kadar şaşıracak ne vardı?

Oğlunun bana yaptıklarını hâlâ öğrenememiş miydi gerçekten?

Yoksa... Vay! Demek bunlar yaptıkları pislikleri babalarından saklıyorlardı.

İyi o zaman. Bende gideceğim gün açıklarım. İçimdeki nefreti kusarım yüzlerine.

"Neden gitmek istiyorsun?"dedi Barış bey çıkamadığı transtan, çıkaramadığı kısık sesiyle.

Ne kadar masum bir adamdı bu adam.

Hiçbir şeyden haberi yoktu. Çocuklarının kızına ne yaptığı hakkında bir bilgisi yok. Kızını iki kere üst üste hastanelik ettiklerinin hakkında bir bilgisi de yok. Kısacası hiçbir şeyden haberi yoktu onun.

"Sizin. Çocuklarınız, beni mahvetti! Berbat olan hayatımın içine ettiler! Beni dışladılar, istemediler, küçücük bir sevgiyi bile hor gördüler bana! Burada fazlalık gibi yaşamamı dahi istemediler. Beni evden atmaya çalıştılar. Bunların yanı sıra bana en çok ne koyuyor biliyor musunuz Barış bey?... Onların yaptıkları şeylere hiçbir tepki verememem. Kendimi onlara karşı koruyamamam... Bir insan kendisini abilerine karşı korumak ister mi ya!?"derin bir nefes aldım."Ben istedim. Ben, kendimi öz ailem'den korumak istedim. Zorladılar beni. Ailemden kendimi korumaya zorladılar."

Sesim gittikçe kısılmıştı.

Hem içimdeki üzüntüye üzülüyor, hem de Barış beyin vereceği tepkiyi merakla bekliyordum. Ama herhangi bir tepki vermiyordu. Hâlâ yüzüme bakmaya devam ediyordu.

Acır gibi.

Bu bakıştan nefret ediyordum.

Bir insana acımak...
Bu en son görmek veya hissetmek isteyeceğim bir şey bile değildi!

"Bana acır gibi bakmayın!"dedim sitemle.

Sertçe yutkunduktan sonra elimi tuttu iki eliyle. Geri çekmek istedim. İzin vermedi. Bende diretmedim. Ama başkası olsaydı elbette diretirdim.

"Güzelim. Ben onlar adına senden binlerce kez özür dilerim. Ama ne olur gitme! Bak, seni kısıtlamak istemiyorum. Özgürlüğünü elinden almayı hiç mi hiç istemiyorum. Ama lütfen, yalvarırım gitme!"

[Parmaklarım bu kelimeleri hangi ara yazdı hiç bilmiyorum.]

Bana yalvarmasına kaşlarım çatık baktım.
İlk defa bana yalvarılıyordu.

Hem de hiç düşünemeyeceğim birisi tarafından.
Bir zamanlar aklımın ucundan geçmeyecek bir neden için.

Yutkundum.

Yaptığı şeye kanmalı mıydım?

Hayır! Bunu düşünmem bile hata!
Başta kararımı verdim zaten. Bir daha düşünmeyeceğim!

"Üzgünüm. Ama gerçekten artık bu evde, bu insanların içinde kalmayı istemiyorum. Eğer kabul edip istesem bile asla mutlu olamayacağımı biliyorum. Hem de çok iyi."

Bu kurduğum cümleler için asla pişmanlık duymuyordum.

Ama Barış beyin içi yandığı buradan bile görülüyordu.

Ve sanırım bu evde beni içten seven bir tek Barış bey vardı.
Sevindirici.

Ama boş bir sevindirici. Çünkü zamanla o da benden nefret edecekti. Belliydi zaten. Beni kimse sevmezken sadece bir insan mı içten sevecekti?

GERÇEK AİLEM Mİ? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin