34. Bölüm

12K 521 53
                                    

Tamam tamam geldim.
Siz bir gidin bir önceki bölüme bakın bir hatırlatma yapın kendinize sonra gelin bu bölüme devam edin.

^^^^

O an kalbim parçalanmaktan da öte oldu.
Kendimi onun yerine koydum.
Onun yerinde olsaydım ben nasıl hissederdim?

Hiçbir şey.
Kocaman bir hiçbir şey hissederdim. Bana yapılan bu davranış karşısında kalbim kırılmazdı. O da bir hiç olurdu. Ama sanırım o farklıydı. Ben kendimi bir hiç hissederken o, kendisini kocaman bir gereksiz olarak düşünmüş ve hissetmişti. Minicik olan kalbi kırılmıştı.

Bir şeyler yapmam lazımdı. Benim kalbim her seferinde kırılmıştı ama onunki en azından benim tarafımdan kırılmamalıydı. Kendisini bir gereksiz değilde, çok değerli hissetmeliydi.

Benden iyice uzaklaşmışken etraftaki insanlara çarpmayı umursamadan koşarak onun yanına gittim.
Artık arkası bana dönüktü. Hızımı alamayıp tam onun tekerlekli sandalyesine çarpacakken biri arkamdan tuttu. Beni tutan kişiye bir kez bile bakmayıp omzumu silkeleyerek ellerinden kurtuldum.

"Dur!"dedim hiddetle ona hitaben. Üzerine alınmadı, arkasına bile bakmadı. "Dur lütfen, yanlış anladın beni. Özür dilerim."

Sözlerimden sonra biraz yavaşladı. Ben de hemen önüne geçtim. Derin bir nefes alıp soluklarımı düzenledim. Kendimi dizginlediğimde tam gözlerinin içine baktım.

Evet, kırılmıştı.

Ağzımı araladım, tam ona beni korkutmadığını söyleyecekken kendisi ağzını açıp beni hızla durdurdu.

"B-bana kendini aç-açıklama. İstemiyorum. N-ne demek istedi-diğini de çok iyi anlıyorum. Şimdi
ç-çekil ön-önümden lütfen."dedi gözleri hafiften dolarken.

Başımı art arda iki yana salladım onu reddedip.
"Çekil. K-korkuttum ben seni." Histerikçe güldü. "Doğal de-değil mi z-zaten? Herkes k-korkuyor benden. Ç-çekil önümden. Daha f-fazla kimseyi korkutmak is-istemiyorum."

"Sen beni korkutmadın!" dedim hızlıca. "B-ben sadece insanlara dokunamıyor ve yaklaşamıyorum." Benimde gözlerim dolmaya başlamıştı. İnsanların, özelliklede çocukların kalbini kırmak bu dünyada ki en korktuğum şeylerden biriydi. "Özür dilerim." dedim başımı omuzuma yatırarak.

Yumuşayacak gibi olup tekrardan eski hâline döndü.
Gözlerini benden kaçırıp başını önüne eğdi. Garip mırıltılar çıkardıktan sona tekrar başını kaldırıp tam gözlerimin içine baktı. Başını aşağı yukarı sallayıp "Tamam, gidelim mi?" dedi yüzüne samimi olduğunu sandığı bir gülümseme koyarak. Gözleri eskisi gibi bakmıyordu. Hâlâ üzgündü. Kendince belli etmemeye çalışıyordu işte.

Ne yapacağımı bilemeyerek etrafıma bakarken Ata'nın kucağında dans ettiği kız ile beraber bizim yanımıza geldiğini gördüm. İyice dinimize girdiğinde "Sorun ne?" diye sordu.

Alayla gülmek istedim ama şu an odak noktamın o olmaması gerekiyordu. Göz devirip kırılan kalbimi dizginlemeye çalıştım. Önümde ki kıza bakıp gülümsedim ve etrafıma bakındım tekrardan.

Yardım edebilecek birileri yok muydu?

"B-bir sorun yok A-ata abi. Sadece..."

Göz ucuyla ikisine baktım. Ata tek kaşını sorgularca kaldırmış o kıza bakıyordu. "Sadece? Biraz daha açıklayıcı olur musun Mısra?"

"Ş-şey... Biz gideceğimiz y-yere karar verememiştik de... o-ona karar ve-veriyorduk."

Yaşadığı, benim ona yaşattığım şeyden utanıyordu.
Ah hayır.

GERÇEK AİLEM Mİ? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin