3.1 [Final]

2.3K 324 475
                                    

2 yıl sonra

Ferah bir esinti, onlarca bilekten kurtulan balonlar, kalabalık gürültüler, insanlar, insanlar ve Hyunjin. Fiyakalı takım elbisesi, gıcır rugan ayakkabıları, taze saçları ve Hyunjin. Ucu düğümlü su dolu torba ve onu avucunda tutan Hyunjin.

İşin aslı torbadan ziyade onun boğazıydı düğümlü olan. Ezbere adımlarını yüzlerce gündür atıyorken her seferinde bıkmadan büyüttüğü yumruydu yeniden varlığını hissettiren. Yılların geçmesi de fayda etmeyi bırak harlıyor gibiydi her şeyi. Elinde bir şey olmadığındandı belki bu denli katlanan özlemi.

Kuru seslerden iyice uzaklaşıp varacağı yere ulaştığında bomboş sayılabilecek sahile baktı uzaktan. Hatta aynı grupta olduklarını düşündüğü iki çift toparlanıp gidince sahiden de bomboş kalmıştı koca sahil. Yalnızca Hyunjin'di kumların arasında ağır adımlarla ilerleyen.

Oturmak adına denizin en ucundan bir yer kestirmişti gözüne. Santimlik oynayışla dalgalara karışabileceği bir yer.

Her adımında rüzgâr biraz daha süpürüyordu saçlarını, daha sertti şimdi. Sağ elinden aldığı yardımla yerine kurulduğunda her şey başa sarılmış gibiydi.

"Nasılsın Tithis?" dedi. "Ben iyi değilim."

"Bugün mezun oldum, artık yetişkin sayılırım. Ve biliyor musun, üniversiteyi de burada okuyacağım." dediğinde parmakları birbiri içine geçmişti. "Senin için."

"Bugün şenlik vardı şehirde ve mezuniyetimiz vasıtasıyla da okula kadar taşındı, şimdi herkes oraya doluşmuş olmalı." elindeki torbayı sıktığını fark ettiğinde bıraktı kenara. "Cıvıl cıvıldı her yer, eminim bayılırdın buna."

Hayatını bu iki yılda düzene sokmaya çalıştıysa da dışarıya verdiği izlenim gibi değildi içindeki kasırga. Mesela annesi, tıkırında ilerleyen bir uzak mesafe ilişkisine sahip olduğunu düşünse de asıl mesafenin vahimiyetinin ayırdında değildi hâlâ. Can yakan bir yalanı yıllarca sürdürüyordu, belki bazen düşlüyordu. Böylesine bile razı olabilirdi.

"Söylesene Tithis," deyip sanki karşısındaymış gibi parlayan maviliğe baktı. "Sesim hiç mi ulaşmıyor sana?"

"Gün geçtikçe o ihtiyara dönüşüyor gibi hissediyorum. Her gün aynı yolu alırken insanların bakışları öyle aciz hissettiriyor ki. Ama inan o kadar da umursamıyorum. Ve," toparlamaya çalıştığı konuşması tutamadığı hıçkırıkla bölündü bir süre. "Yüzünü unutmaya başlıyorum fakat elimde olan tek fotoğrafına da bakmaya cesaretim yok Tithis, yanımda olmadığını yüzüme vuracakmış gibi."

Akacak olan yaşını da rüzgâr kopardığında elini kısa sarı saçlarından geçirdi. Dayanamayıp kestiği fakat sırf onun hoşuna gidiyordu diye başka renge de boyatamadığı saçlarından.

"Bunca yıldır yaşadığım her duyguyu sana bağlıyorum. İşin aslı da bu ya zaten, hissettiğim her şeyde senden bir parça var içimde. Bazenleri mutlu oluyorum fakat bir an unutturmuyor seni. Hevesim de kırılmıyor, gerçekten. Döneceğine inanıyorum hâlâ."

Kurduğu birkaç cümlenin yükü omuzlarına boca olmuşken yine kafası eğildi öne doğru, dizlerine yaslandı.

"Kimi kandırıyorum ki," dedi konuşabildiği kadarıyla. "Yoruldum Tithis. Seni beklemekten değil fakat gelmeyeceğini düşündüren her gün daha da yoruyor bu his. Çok özür dilerim ama," gözlerini sıkı sıkıya kapatıp damlalarının kurtulmasına izin verdi. "Bazen gerçekten hafızamdan silinmeni diliyorum çünkü ben devam edemiyorum Tithis, çok özür dilerim."

Bacaklarını iyice kendine çekerek kollarını sardı. Ne sarsılan omuzlarını, ne ıslanan diz kapaklarını ne de titreyen telefonunu önemsiyordu. Hiçbiri umurunda değildi. Rüzgâr ve dalga harici kulağına ilişen bir başka sesi de umursamıyordu, umursamayacaktı.

adore you | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin