Hafta sonu kahvaltısı normalin aksine fazladan bir tabakla devam ederken kapı zilinin sesi duyulmuştu birkaç saniyelik. Chan ise kim olduğundan haberdar bir şekilde hızla kalkmıştı.
"Ben bakarım." demiş ve mutfağa pek de uzak olmayan dış kapıya yönelmişti. Kapının tıkırtısının ardından Minho'nun sesi gelmişti, mutfağa geliyorlardı.
"Günaydın." diyerek içeri giren Minho, masadaki oğlanı görünce anlık tökezlemişti. "Tithis?"
"Jeongin." Chan, elini omzuna bırakmış olduğu sevgilisini hafifçe dürterek uyarmıştı. Dün gece olayı konuşmuş olmalarına rağmen çıkmıştı aklından Minho'nun.
"Ah, Jeongin!" diyerek gülmüştü. "Sen burada mıydın?" ve gülmeye devam etmişti.
"Hepiniz tanışıyordunuz demek." diye lafa atılmıştı babaları.
"Yani Chan bahsetmişti biraz. O kadar da yakın değiliz, değil mi Jeongin?" Minho sevecen bir bakışla hamsiciği dahil etmek istemişti.
"Evet Minho."
Hyunjin'in anne ve babası bu gayriresmi hitaba şaşırmış fakat laf da etmemişlerdi. Yurt dışından geldiği için böyle şeylere pek hakim olmamasını doğal karşılamışlardı işin aslı.
"Minho yavrum, gel otur biraz. Hava bayağı soğuktu, üşümüşsündür." anneleri tek eliyle altı kişilik yemek masasının boş kalan tek sandalyesini işaret etmişti Minho'ya.
"Sağ olun anneciğim, bizim çıkmamız gerek. Planımız vardı da." Minho kibarca teklifi reddederken gözleri 'babacığı' ile kesişmişti. Chan ile aralarındaki şeyi bilip kabullenmiş olsa da bu şekil seslenişe alışamamıştı bir türlü. Minho da 'Acaba ona çok fazla babacığım demiyorum diye alınıyor mu?' düşüncesiyle içini huzursuz ederek gülümsemişti.
İkili birkaç minik sohbetin ardından ayrıldıktan sonra Hyunjin ile Tithis de dönmüştü odalarına.
Tithis, pencereden etrafı izlerken az önce evden çıkan Chan ve Minho ikilisinin el ele yürüyüşünü izlemişti. Her ne kadar gıcık davransa da seviyordu ikisini de. Hyunjin dışında sevdiği tek kişilerdi.
Çift tam sokağı dönüp balık adamın görüşünden çıkmak üzereyken Chan uzanıp Minho'nun dudaklarını öpmüş ve oğlan onun omzunu yumruklarken ise yalnızca sırıtmakla yetinmişti.
Mavi saçlı oğlanın, gördüğü şeyle aklına doluşan geçmiş görüntüleri ve hisleri ile yavaş yavaş ateşlenen suratını fark eden Hyunjin ise tedirgin bir şekilde yanaşmıştı yanına.
"İyi misin?" diye sormuştu tuhaf bir ifadeye bürünmüş oğlana. Tithis ise dalgınlıktan çıktığı sesle hafifçe irkilmiş ve sarışını yamacında görünce daha da alevlenmişti sanki.
"Yüzüm yanıyor."
"Niçin," diyerek elini alnına götürmüştü, bir şeyi yok gibiydi. "Ateşin yok."
"Ama yanıyor." balık adamın üstelemesine karşın paniklemeye başlamıştı hafiften. Eliyle mi fark edememişti acaba?
"Böyle bakalım bir de." diyerek mavi saçları oğlanın alnından çekmiş ve dudaklarını yaslamıştı. Bu sefer avucundan daha sıcak hissetse de endişe verici bir şey yok gibiydi. Çekti dudaklarını. "Bir şeyin olduğunu sanmıyorum." demişti iki elinin arasında minik kafayı tutmuşken.
Tithis'e sorsanız ise elden ayaktan düşecek gibiydi. İçinde garipçe bir his büyüyordu sanki. Buna rağmen çekincesi yoktu, göz gözelerken parmağını kendi dudağına götürdü.
"Buradan bak." dediğinde ise sarışının tuhaf bakışları şaşkınlığa dönüşmüştü. Şimdi aynen Tithis gibi hissediyordu.
"Neyden bahsediyorsun?" diyerek kıkırdamıştı Hyunjin yalancı bir tavırla fakat içten içe çarpıntıdan ölecek gibiydi, ellerini ve gözlerini çekmişti balık adamın bedeninden. Az önce bahane mi bulmuştu yoksa bu çıldırtıcı şey hakkında ciddi miydi? "Annemle konuşmalıyım, bekle olur mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adore you | hyunin
Fanfiction[tamamlandı] Hyunjin okul dönüşü yolda bulduğu minik balığı evine getirmişti fakat bulduğu şeyin sıradan bir balık olmadığından haberi yoktu. -banginho, seungbin. -düzyazı.