"En azından yemek yiyebiliyorsun."
Hyunjin yanında oturan mavi saçlının çenesini hafifçe oynatışlarını izlerken bir yandan da kendiyle tartışma içerisindeydi.
"Umarım somonlarla akraba değilsindir balık adam." diye söylenirken bir kaşık daha doldurup yedirmişti, fakat bu seferkinin somon oranı oldukça azdı. Bununla vicdanını rahatlatmaya çalışıyordu.
Hyunjin pilavın tümünü oğlana yedirdikten sonra kalan somon parçalarını çabucak kendi ağzına sıkıştırmıştı.
"Bitti, aferin bize." dolu ağzıyla konuşması anlaşılmasa da nasıl olsa ağzım boşken de anlamıyor kafasıyla tebrik cümleleri kurmaya devam etmişti.
"Su," deyip düşündü Hyunjin. "Su içer misin? Siz su içiyor musunuz? İnsan sayılırsın şu an, ters etki yapmaz değil mi?" kendi kendine konuşurken yine saçmaladığını fark edip ağzındakini yuttu. "Nasıl bir ters etki yapabilir acaba Hyunjin malı."
Bıkkın bir biçimde iç çektikten sonra tepsiyi de alıp su getirmek üzere odasından çıktı yeniden.
Kirli bulaşıkları doğruca makineye yerleştirdikten sonra bir bardağa su doldurarak oğlanın yanına döndü. Nedensizce tedirgin hissediyordu. Mavi saçlının henüz tam anlamıyla ne olduğunu bile bilmezken kafasına göre bir şeyler yapmak istemiyordu.
Bundan sonrası için de bir planı yoktu. Eğer müthiş planlanmış bir eşek şakası değilse karşısında duran, resmen, balık adamla ne yapacağını bilmiyordu. Öylece bırakmanın acımasızca olduğunu düşünüyordu. Belki olağanüstü bir varlıktı fakat henüz bir kötülüğü dokunmamıştı Hyunjin'e. Bu yüzden en azından ilgiyi hak ediyor, diye düşünüyordu. Fazlaca çaba gerektiren bir uğraş olacaktı belli ki ama buna rağmen içinden bir ses yolun sonunu görmesi gerektiğini söylüyordu.
Yine de bu haliyle sinir bozucuydu.
Hyunjin elindeki bardakla hâlâ oturan çocuğun yanına gidip kuruldu yine. Kendisini pür dikkat izleyen oğlana aynı şekilde yaklaştı. İkisinin de gözleri birbirlerini süzmekle meşguldü.
"Nasıl bu kadar sinir bozucu olup..." lacivert irisler yaklaştıkça daha da çekici bir hâl alırken yutkundu Hyunjin, yarım bıraktığı ve nasıl tamamlayacağı konusunda herhangi bir fikrinin bulunmadığı cümlesini istemsiz kelimelerle noktaladı: "Aynı zamanda bu kadar güzel olabilirsin?"
Saniyeler süren bir sükunet kapladı o an odayı. Balık adamın ifadesiz suratı göz kırpıştırırken Hyunjin kendini geri çekti ve öksürdü hafifçe.
"Suyu iç. Kuru pilavdan sonra için yanıyor olmalı." dedi bardağı uzatırken. "Yani, öyledir muhtemelen. Of, bilmiyorum."
Sarışın adeta ağlarmışcasına bardağı ısrarla tutmasını bekliyordu ki bunu da yapmayacağını anladığında kendisi bardağı dudaklarına doğru götürdü.
Oğlan neler olduğunu anlayamıyor olsa da dudaklarına değen bardakla beraber ağzını aralamıştı. Hyunjin neyse ki su içmesini de biliyor, diye düşünürken birden bardağı ısırmasıyla neye uğradığını şaşırmıştı.
"Hayır Tithis, yani balık adam. Hey, onu ısıramazsın!" Hyunjin'in bardağı dişleri arasından alma çabaları bir süre sonra başarılı olmuştu.
"Ah, cidden. Her şeyi nasıl öğretebilirim sana?"
Sinirinden söylemiş olsa da aklını kurcalamaya başlamıştı bile bunlar. Yemek yemek ve elini tutmak dışında yapabildiği bir şey yoktu ve onca şeyi nasıl sıfırdan kazandıracağını bilmiyordu.
Bugünkü yüzüncü oflayış da dudaklarından kaçışırken kapı zilinin sinir bozucu sesini duydu.
"Hyunjin! Kargo gelmiş olmalı, müsait değilim bakar mısın?" Hyunjin annesinin seslenişi ile yatağından kalkmış ve kapıyı açmaya gitmişti. Muhtemelen bu kargo da annesinin istettiği vazoların on beşincisiydi ya da on altıncısı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adore you | hyunin
Fanfiction[tamamlandı] Hyunjin okul dönüşü yolda bulduğu minik balığı evine getirmişti fakat bulduğu şeyin sıradan bir balık olmadığından haberi yoktu. -banginho, seungbin. -düzyazı.