Sadece beş günde iki bölümle 100.000 okunmaya ulaştık! Bu kitabı yazarı kadar sahiplendiğiniz, saygı duyduğunuz ve el üstünde tuttuğunuz için teşekkür ederim. Ben bu hayatta kimseye hiçbir şeyimi emanet edemezken, size ruhumdan kopan cümleleri emanet ediyorum. Asıl güven budur.
Var olun.
Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.
Keyifli Okumalar!
Şarkılar: The Princess, Parov Stelar
Make it Bun Dem, Skrillex-Damian MarleyYAZARDAN
Ada Hapishanesi
O gün hava soğuk muydu, sıcak mıydı; kar mı yağıyordu yoksa yağmurlu muydu, hiçbir mahkum bunu bilmiyordu hatta hangi gündü, hafta bitiyor muydu ya da saat kaçtı, hesaplamadıkları sürece bilgileri olmuyordu.
Tugay Demir Çeviker.
Her günü hesaplıyor, her haftayı duvara not alıyor hatta bazen saatlerden haberdar olmak için uyumamaya çalışıyordu.
Şu an saat öğle vakitlerinde olmalıydı, yirmi kişilik hapishanede havalandırma üzeri kapalı bir şekilde sağlanıyordu ve içerisi daima karanlık oluyordu, öyle ki bazı zamanlar ışıkları bile yakmıyorlardı. Bugün ise şanslı günündeydi, florasanın ışığı tepesindeydi.
Ada Hapishanesi'ndekilerin gündüz hava almaları ve ortak alana çıkmaları yasaktı, güneşi göremezlerdi, sadece geceleri ortak alana çıkıp beş dakika gökyüzünü ciğerleri mahvolmasın diye paylaşıyorlardı ve sonrasında hapishanelerine geri dönüyorlardı.
Tugay'ın güneşi görmediğinin üzerinden iki sene, dört ay, altı gün, beş saat, kırk sekiz dakika geçmişti. Dakikadan emin değildi ama çentik atmak yerine, duvara kazıdığı takviminde bugünün tarihini anlayabiliyordu.
Diğer mahkumlar için her saat geceydi, sadece uyuyorlar, yemek verildiğinde yiyorlar ve sonrasında sohbet bile etmeden geri uyuyorlardı çünkü ağızlık sistemi gelmişti.
Hiçbir mahkum birbiriyle konuşamazdı, bu bir direniş demekti.
Bu direnişin ortasında, Tugay, Eftalya'yı gördükten sonra duvara "Hiçbir mahkumiyet tek taraflı olmaz" cümlesini kazımıştı, altında ise Eftalya ile ilk konuştuğu tarih vardı.
8 Aralık 2027
Parmakları masanın üzerinde ritimlerini arttırırken gözleri önündeki kağıtlardaydı. Eldivenli sol elini kullanmamaya özen gösteriyordu, halbuki o önceden sol elini kullanırdı ama zaman ona sağ elini de kullanmayı öğretmişti. Yazarken, yemek yerken, bir iş yaparken. Krallık bunu ona zorunlu tutmuştu.
Başını omzuna doğru yatırıp duvardaki cümleye daha dikkatli bir şekilde baktı.
Üç gün dolmak üzereydi ve henüz ortalarda yoktu. Sandığından daha akıllı olduğunu düşündüğü bu kadının, hiç sanmadığı şekilde aptal olmasından çekiniyordu.
Bakışları yeniden masaya doğru indi ve sol taraftaki fotoğraflara baktı, fotoğrafların altındaki kalın dosyaya. Tugay Demir için sol taraf her zaman doğruyu gösterirdi. Bir yemek masasında solda otururdu, uyurken sol tarafa doğru yatardı, affı olan insanlar solunda kalırdı.
Eftalya'nın dosyasını ve fotoğraflarını da sol tarafa koymuştu.
En üstte, Eftalya'nın barodan çıkarken çekilmiş o fotoğrafı duruyordu, beş ay öncesine aitti. Üzerinde koyu kırmızı kabanı, saçları dalgalı ve omuzlarından dökülüyor, gözleri yorgun, bakışları sola değil, sağa doğru bakıyordu. Arkasında hiçbir zaman yanından ayrılmayan koruması Sinan vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ LEKE
General FictionYaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz bir savaş veriyorduk çünkü seviyorduk. Şaşırtıcıydı, sevgi bazen bir savaş meydanının ortasında size...