Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.
Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir!
Keyifli Okumalar!
Şarkılar: Göksel, Kurşuni Renkler
Evgeny Grinko, Field
Manga, Işıkları Söndürseler Bile21 sene öncesi...
Mevsim kıştı, gökyüzünden karlar dökülüyordu ve hava oldukça soğuktu. O zamanlar sokaklarda soğuktan ölen insanlar oldukça az sayıdaydı. Ayrımcılık yoktu, insanlar birlik içindeydi hatta öyle ki, farklı siyasi düşüncelerdeki insanlar bile bazen bir masada oturup ortak paydada buluşabiliyordu.
Seneler öldürürdü, bazen insanları, bazen umutları, bazen de vicdanı.
O gün, o restoranda bütün siyasi üstler ve onların yardımcıları, adı duyulmuş savcılar, ödüllü avukatlar, hatrı sayılır doktorlar ve yazarlar vardı. Ülkenin seneler önceki kurtuluşunu kurtuluyorlardı, seneler sonra ülkenin göz göre göre yok olacağını bilemezken.
Yuvarlak masalar etrafta, kahkaha sesleri, güzel yemeklerin kokusu. Herkes o kadar mutluydu ki, mutsuz çocukları kimsenin gözü görmüyordu, öyle ki o gün, o restoranda mutsuz sadece iki çocuk vardı.
Restoranın sol tarafında çocuklar için ayrılan bir alan vardı. Minik bir kaydırak, salıncak, atlı karınca; şeker dağıtan bir adam ve yanında palyaço. Yirmiye yakın çocuk o alanda oynuyor, geleceklerinden habersiz bazen bir başkan gibi davranıyorlardı. Bir çocuk çıkıp ben Başkan'ım ve hepinize şeker hediye ediyorum, diyordu. Başka birisi çıkıp ben de Başkan'ım ve size sınırsız çikolata veriyorum diye dile getiriyordu.
Böyle bir ortamda, köşede, kendi halinde,siyah kemikli kalın gözlükleriyle bir erkek çocuğu oturuyordu. İsmi Tugay Demir, saçları kumral hatta çocukken sarıya yakın, gözleri daha açık renk bir ela, ince uzun ama güçsüz. Üzerinde babasının giydirdiği yarım kollu mavi kareli bir gömlek, o gömleklerden nefret ediyordu çünkü boğduğunu düşünüyordu, babası gömleğin yakalarına papyon bağlamış. O papyondan nefret ediyor, boğuluyormuş gibi hissediyordu.
İkizi de kendisiyle aynı kıyafetleri giyinmiş, gömlek renkleri farklıydı, onunki yeşildi. Kardeşi, Giray Pusat, o çocuklarla beraber parkta oynuyordu.
"Neden oynamıyorsun?" Tugay, yan tarafından gelen sesi duyduğunda çekingen bir şekilde gözlüğünü yukarıya doğru çekti fakat o yöne bakmadı bakmadı.
Bir kız çocuğu birkaç adım ötesinde, o da tek başına oturuyordu. İsmi Eftalya, saçları açık kahverengi, gözleri de öyle. Yaşıtlarına göre fazlasıyla kilolu. Üzerinde yaşıtlarından daha farklı, daha renksiz kıyafetler vardı. Sanki çocuk değil de bir kadın gibi giydirmişlerdi.
Tugay sesiyle onu fark etmedi zaten tanıyordu. Bu zamandan bile öncesinden.
"Neden hep uçak yapıyorsun?" Tugay elindeki on dördüncü kağıttan uçağı bitirirken duraksadı, yutkundu. "Senin de mi arkadaşın yok hiç?" Tugay'ın arkadaşı yoktu ama bu dışlanmak değildi, Tugay görünmezdi, elbette dışlandığı zamanlar olurdu ama pek farkına varmazdı. Belli bir yaşından sonra özel sınıfa alınmıştı, birkaç sene o özel sınıfta okuması gerektiği söylenmişti. En azından annesinin öğretmenle konuştuklarından anladığı buydu. Bir rahatsızlığı olmalıydı, kendisi de bilmiyordu. Babası acımasız olmasına rağmen yüzüne vurmamıştı.
"Benim de arkadaşım yok, beni istemiyorlar," dedi kız çocuğu. "Annem kilolu olduğum için olduğunu söylüyor." Tugay gözlüğünü bir kez daha yukarıya iteklediğinde göz ucuyla kız çocuğunun ayakkabılarına baktı, siyah elbisesine zıt bir şekilde pembe rugan ayakkabıları vardı. Sanki bir direnişmiş gibi, geleceği simgeliyormuş gibi. "Seni de mi istemiyorlar?" Kız kıkırdadı. "Gözlüklüsün diye mi yoksa?" Kız çocuğu Tugay'a doğru yaklaştığında Tugay, yana doğru kaydı ve uçağı yapan elleri duraksadı. "Korkuyor musun? Tamam yaklaşmayacağım, sadece uçaklarına bakmak istiyorum." Kız çocuğu, Tugay'ın kucağında yapılı olan bir uçağa doğru uzandığında, Tugay hızlı bir şekilde kaçındı ve uçakları ondan gizledi. Bakışları kız çocuğuna birkaç saniye döndükten sonra başını iki yana salladı art arda. Kız çocuğunun gözleri açıldı. "Of," dedi. "Sen de mi benimle arkadaş olmak istemiyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ LEKE
General FictionYaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz bir savaş veriyorduk çünkü seviyorduk. Şaşırtıcıydı, sevgi bazen bir savaş meydanının ortasında size...