Selaaamm, duyguların ağırlıklı olduğu, dingin, bir yere kadar kalp acıtan ama bir yerden sonra da kalp yumuşatan bir bölümdür 37. bölüm. Afyon şuruplu Giray Pusat Çeviker... seni çok seviyorum... Özellikle son kısım Eftalya'sı, benim kalbimde bile çiçekler açtırdı.
HEEEYYYYY!
Bu aralar Instagram hesabıma sık sık uğrayın çünkü bazı geri sayımlar açılabilir, şakkkkadanak karşınıza bir şeyler çıkabilir. Arka planda çok çalıştık çünkü. Aslında daha erken olmasını istiyordum ama hayat, ölümler, yaşam mücadelesi derken kısmet bu zamanaymış diyelim. :)):):))))):₺:!)İyi bayramlar şimdiden, dualarını, iyi enerjilerini benden esirgemeyen herkese sonsuz teşekkür ederim. Geçmeyen bir hastalığım var, eğer bölümü düzenlerken gözden kaçan hatalarım olduysa hastalıktandır. Affola. Bazen on kere de okusam gözden kaçırabiliyorum, bir de gözüm yanıyor eehe :')
Oylarınızı ve yorumlarınızı lütfen esirgemeyin, beni motive eden tek şey bunlar unutmayın olur mu? Kalp.
Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.
Keyifli Okumalar!
Şarkılar: Radical Face, Welcome Home, Son
My Mind&Me, Selena Gomez
Kodaline, Brother (Acoustic)Seneler öncesi...
İzmir'de sıcak bir akşamüzeriydi. Gökyüzü kızıl rengine boyanmış, bulutlar kendilerini gizlemek isterlermiş gibi güneş ışığının arkasına saklanmışlardı. Tugay ve Giray kardeşlerin beraber son geçirecekleri özgür ve mutlu yazlarından bir tanesiydi. Ve aslında bunu ikisi de biliyordu.
Zaten insan son kez olduğunu bildiği anların tadını çıkarmak yerine acısını yaşardı bu yüzden Tanrı çoğu zaman son kez olduğunu hissettirmek istemezdi.
Elbette insan kendi sonunu kendi yazmıyorsa.
Tugay kendileri için mutlak finali yazamazdı elbet ama geçip gidecek olan zamanın hesabı çoktan yapılmıştı. İşte bu yüzden son bir kez, en sevdikleri şehir olan İzmir'de istediklerini yapıyorlar, geleceği düşünmemeye çalışıyorlardı.
Tugay kumsalda yere oturmuş, sol elinde sıkıca tuttuğu bira şişesiyle kardeşine bakıyordu. Üzeri çıplaktı, altında deniz şortu vardı. Giray ve arkadaşları da denizden çıkmak üzereydi. Nemli saçlarından damlayan suları hissetmeyi, Giray'ı izlerken bırakmıştı. O an, ilk kez kardeşinin hayatını elinden aldığını düşünmüştü çünkü o savaşların, silahların, öfkenin adamı değildi. İstese olurdu ama Giray için savaş yoktu, barış vardı. Silahlar sadece askeriyeden öğrendiği kuvvetli gücüydü, öfkeye ise hayatında yer vermeyecek kadar enerji doluydu.
Ölüm ise Giray'ın en korktuğu şeydi çünkü yaşamayı sahiden de çok seviyordu.
Denizden çıktıklarında Giray, o gün tanıştığı kız arkadaşını kolunun altına alıp dudaklarına uzun bir öpücük bıraktı ve sonrasında göz kırpıp bir şeyler söyledi. Büyük ihtimal gece yapacakları planla alakalı diye düşündü Tugay, kızın adını bilmiyordu ve bir daha görmeyeceğinden de emindi çünkü Giray hayatı hızlı yaşamayı seviyordu. Karşılıklı hazlar, tek gecelik ilişkiler, bağlanmadan bitişler ve sadece eğlence. Hiçbir kadına umut verdiğini görmemişti sadece anı yaşıyordu.
Kalabalık biraz sola doğru dağıldığında ve aralarından bazıları Tugay'a selam verdiğinde Tugay da gülümseyerek onlara karşılık verdi. Giray, kardeşinin yanına yürürken "Tuz bile değmemiş vücuduna," diye sitem etti. "Seni boğacağım diye korktun değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ LEKE
General FictionYaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz bir savaş veriyorduk çünkü seviyorduk. Şaşırtıcıydı, sevgi bazen bir savaş meydanının ortasında size...