Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Öpücükler.Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.
Keyifli Okumalar!
Şarkılar: Gripin, Yalnızlığın Çaresini Bulmuşlar
Aurora, Murder Song (5,4,3,2,1)
Sam Tinnesz, Yacht Money-Play With Fire3 gün sonra
Bir çocuğun kırılan kalbini o küçükken iyileştirmezseniz hayatı boyunca kırık bir kalple yaşamaya devam eder.
Belki de kırılan kalbimin bir daha hiç onarılmayacak olmasının verdiği acı kalbimi daha fazla yakıyordu. Ya da onaracak insanın bu hayattan göçüp gitmesi, terk etmesi, bir daha hiçbir zaman konuşamayacak olmamız daha fazla üzüyordu.
Her şey bir yana, söylenmemiş cümleler içinizde kaldığında ve o kişi gittiğinde kendi içinizdeki savaşı yenmek de çok zor olabiliyordu. Bu sadece ölüm demek de değildi, terk edip gidenlere de kalbinizden geçen iyi veya kötü düşüncelerinizi söylemediğinizde o kalbinizde daima bir boşluk kalıyordu.
Anneme hiçbir zaman ağız dolusu seni seviyorum dememiştim, senden nefret ediyorum da öyle. Beni dönüştürmek istediği insanı 3 gün önce ona söylemiştim söylemesine ama içimde hâlâ söylemediğim cümlelerin ağırlığı vardı. Mesela ona, her şeye rağmen kalbimin bir tarafında affetmek için beklediğimi söyleyebilirdim. Her şeye rağmen, küçükken sevdiğim bir çikolatayı alıp dolaba koyduğu için teşekkür etmediğim için üzüldüğümü söyleyebilirdim. Hoş, sonrasında o çikolatayı babamın da aldığını düşünmüştüm çünkü bana annemin aldığını söyleyen babamdı. O beni mutlu etmek için böyle ufak tefek yalanlar söylerdi.
Yine de bir keresinde ben uyurken üzerimi örtmüştü annem, bu belki de çok büyük bir olay değildi ama benim annem yaptığında minnet beslemeden duramamıştım. Demek ki üşümemi istemiyordu, bu harika bir histi.
Ne yapacaktım? Söyleyemediğim cümleler içimde kalmıştı, ne yapacaktım? Artık imkansızdı söyleyemezdim, hayat bu şekilde nasıl geçerdi? Bir mektup yazsam ona ulaşır mıydı, iç sesimi duyabilir miydi, rüyama girse ve ona söylesem beni anlar mıydı?
Peki ya Meryem...
Meryem.Yangın içindeydim ama küllerim yoktu, sadece yanıyordum, sönmek mümkün değildi. Artık küle dönüşmem gerekirdi ama üç gündür sadece yanıyordum.
Geceydi, Tugay'ın benim için hazırladığı o bahçedeki seranın önünde bir taşın üzerinde oturuyordum. Hayır, içine giremiyordum çünkü büyük bir utanç içerisindeydim, çiçeklere bile artık dokunmak istemiyordum. Dışındaydım, hemen önünde ve karlar yağıp duruyordu. Üzerimde mont vardı, üşüyor muydum bilmiyordum, tek hissettiğim kalbimdeki yangındı.
Hatta kaç dakikadır burada oturduğumu da bilmiyordum. Sadece o çiçekleri izliyordum, bazen düşünmeyi bile bırakıyordum, bir boşlukta gibiydim. Benim yerimde bir başkası olsa kalbine bıçak saplasa hak verileceğini düşünüyordum, ben kalbime bıçak saplayamıyordum çünkü Adnan Atalar'ın kızıydım, babam üzülürdü kendimi öldürürsem.
Bacaklarıma sarıldığımda çenemi dizime yasladım. Yerlerde karlar birikmişti, saçlarımın ıslandığının farkındaydım. Üç gündür doğru düzgün uyumamıştım, kimseyle konuşmuyordum hatta kimseyi gözüm de görmüyordu. O günün ardından bayılmış olmalıydım, gözlerimi açtığımda evdeydim. Ağzımdan tek bir kelime bile çıkmamıştı, yalnızlık içinde kalmak istiyordum. Belki de her şeyden vazgeçme evresindeydim ya da bu son olanlar benim patlama noktamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ LEKE
General FictionYaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz bir savaş veriyorduk çünkü seviyorduk. Şaşırtıcıydı, sevgi bazen bir savaş meydanının ortasında size...