Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayın unutmayın olur mu? Emeğimin karşılığını almışım gibi hissediyorum. Kalp kalpp.
Keyifli Okumalar!
Şarkılar: So Far, Olafur Arnalds, Arnor Dan
Ada Hapishanesi
BL örgütünün kendi arasında dört kuralı vardı.
Birincisi, sadakatti. Ne olursa olsun, herkes birbirine sadık kalmak zorundaydı.
İkincisi, saygıydı. Kimse kimseye saygısızlık yapamaz, zarar veremezdi.
Üçüncüsü, fedakarlıktı. Herkes birbirini canı uğruna kollamak zorundaydı.
Dördüncüsü ve en önemlisi ise sessizlikti. Canın yansa da hatta ölecek kadar canın çok yansa da sessizce acının geçmesini beklerdin ve şikayet etmezdin. Bunun en büyük nedeni, güçlü ya da güçsüz görünmek değildi; bunun nedeni insanları sessizliğin daha fazla alaşağı etmesiydi.
Tugay Demir Çeviker, o gün yeniden ve belki yirminci kez, dördüncü kuralını devreye sokacaktı. Bu kurala karar verdiren de daima sessiz kalması değildi artık sessizliğe bile mahkum olmasıydı.
İşkence odasındaydı.
Köşede elektrikli sandalye vardı, onun yanında buzlu su, diğer yanında ateş fakat yine onu aşağılamak için tavandan kollarıyla bağlamışlardı. Boyu çok uzun olmasına rağmen ayaklarını yere değmeyecek şekilde dizayn etmişlerdi, ona özel, BL örgütünün kurucusuna özel bir dizayndı bu. Keyif alıyorlardı, ilk işkencesinde Krallık bir jüri gibi oturmuş, onu izlemişti fakat bir süreden sonra sessizliğinden sıkılıp bıkmışlardı.
Camın arkasından izleyen gardiyanlar dışında tek bir kişi kalmıştı: o kişi de Kerem Karaman'dı.
Altında siyah mahkum eşofmanı vardı, üzeri ise çıplaktı. Sol tarafında, tam kalbinin altında BL damgası vardı. Bu dövmeyle yapılmamıştı, krallığın zorla yaptığı yarım ay damgasını silmek için bıçakla kazıyarak BL yazmıştı. Krallık bunu gördüğünde gülmüştü ama yeniden yarım ay damgasını yapmak istememişlerdi çünkü onlara göre Tugay Demir Çeviker, Krallığın amblemini bile kirletiyordu.
Sırtına dokuzuncu sert kırbaç darbesi geldiğinde dişlerini acıyla sıktı fakat sessizliğini korudu, bağırmadı, ağlamadı ama canı öyle çok yanıyordu ki, normal bir insanın direnciyle artık katlanamayacak noktada olduğunun farkındaydı.
Arkasındaki gardiyan bir kez daha sordu: "Krallığın belgeleri nerede?"
Tugay Demir, krallığın pilotuyken Krallığın bütün gizli arşivlerine ulaşmış, onları gizlemişti. Eğer Tugay'ı öldürürlerse, bu arşivler yayılacaktı; yayıldıkça Krallık bile kendi içinde çatışacaktı ve yıkılacaktı. Hepsi bunun farkında olduğu için Tugay'ı öldüremiyorlardı ama öldürmek dışında bütün işkenceleri çektiriyorlardı. Bu yüzden hapishanede çok rahat bir şekilde söz hakkı geçebiliyordu, tepki verseler bile karşılığında bulacaklarından habersizlerdi ama bu, işkence çektirmeleri için engel değildi.
Tugay hiçbir cevap vermedi.
Bir kırbaç daha vurdu gardiyan. Öyle sertti ki, Tugay'ın başı önüne doğru düştü sonra hızlı bir şekilde çenesini kaldırıp karşısındaki siyah cama doğru baktı. Acıdan gözleri dolmak üzereydi, sırtındaki izler geçmeden yenileri oluşuyordu ama bu krallığın umurunda değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ LEKE
General FictionYaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz bir savaş veriyorduk çünkü seviyorduk. Şaşırtıcıydı, sevgi bazen bir savaş meydanının ortasında size...