19. YİRMİ DOKUZUNCU KİŞİ

884K 59.9K 174K
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu? Yoğun bir bölüm, hisseden kalplerinize sağlık.

Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.

Keyifli Okumalar!

Şarkılar: Anathema, Temporary Peace
Dargın, Zeynep Bastık-Emir Can İğrek

"Sözleşmemize yeni bir madde eklendi, o da Kurucu'nun başına bir şey gelirse Lider'in de bunu canıyla ödeyeceği yönünde." Gözlerimi kapattım, geri açtığımda çenemi havaya kaldırdım. "Özgürlüğünü diledim, sağ bir şekilde çünkü sen ölürsen, ben de ölürüm artık. Unutma, mahkumiyet hiçbir zaman tek taraflı olmaz."

Kelimeler dudaklarımdan dökülürken ben de aslında verdiğim o sözün farkına yeni varabiliyordum. Bu hayatta tarafında bulunduğum her duyguyu abartmak konusunda üstüme elbette ki yoktu fakat seçtiğim bu yol, hayatımda birkaç aydır olan bir adam için fazla değil miydi? Sanırım bunu bir filmde izleseydim, bir kitapta okusaydım veyahut bir arkadaşım dile getirseydi hepsinde de bunun yanlış bir yol olduğunu dile getirirdim.

Derdim ki, tamam, ortak bir yola çıkmış olabilirler, aynı amaca hizmet ediyor olabilirler hatta ve hatta ikisi de delilik boyutunda, etraflarında kurşun sesleri gelirken birbirlerini arzuluyor olabilirler, en azından kadın arzuluyor olabilir, erkeği bilmemekle birlikte ama ölmek, özellikle birisi ölüyor dile ölmek fazla büyük bir adım değil mi? Her şeye tamam ama birisi neden bunu yapar ki? Bana mantıklı nedenler sunulmalıydı. Örneğin derdim ki, kadın zaten hayattan zevk almıyor ve ölmek için nedenler arıyor, karşısına fırsat çıktı.

Hayattan çok zevk aldığım söylenemezdi, hiçbir zaman hayata bağımlılığım da olmamıştı fakat kendimi öldürmeyi bir kez bile aklımdan geçirmemiştim, kendi babamı ellerimle öldürürken bile. Kendini öldürmek güçsüzlerin işidir diyerek klişe bir cümle kuramazdım, güçlü insanlar da yaşamaktan vazgeçebilirlerdi o güçlerini taşıyamadıkları için. Ya da gücünün getirdiklerini kaldıramadıkları için. Fakat ben şunu diyebiliyordum, yaşadım, bütün acılara rağmen, kendi romanımın son sayfasında ecelin benim için nasıl bir sürpriz hazırladığını bilmeden vazgeçemem. Belki bir trafik kazası, belki bir kurşun, belki yaşlı bir kadın olarak yatağımda, belkiler...

O halde derdim ki, kadın bir oyun mu oynuyor adama? Onu mu deniyor? İnatlaşıyor mu?

Hayır, bir oyun içinde değildim. İnatçıydım, onunla saatlerce de inatlaşabilirdim ama nedenim onun maddesinin üzerine çıkmak da değildi; en azından hayatımız bu kadar berbat bir haldeyken bir tümsek de ben yerleştiremezdim. İkimizin de savaştıkları boyumuzu aşıyordu.

Tezlerimin hepsi çürüdükten sonra gözlerimi devirip o halde kadın aptal bir aşık olmalı diyerek yüzümü buruştururdum. Çünkü bir tek aşk gibi bir duygu böyle bir karar aldırabilir.

Kalbimde bir sızı hissettim. Derin bir sızı. Ne olduğunu anlayamadığım bir sızı. Acı değil, heyecan değil, kötü de değil, iyi de değil. Sadece bir sızı. Gelecekte acıtmak için ya da heyecanlandırmak için bekleyen bir sızı.

Hayır, aşk olamazdı. Olmamalıydı. Ona karşı hissettiğim o yoğun çekimi görmezden gelemezdim fakat hayır aşk olamazdı. Hayır, bu konuyu daha fazla kendimle konuşmak istemiyordum.

O ölebilirdi, her an, her saniye, belki de şu an. Tam şu an, bir kurşunla. Bu düşmandan gelmek zorunda değildi, bu onun tarafında olan birinden de gelebilirdi çünkü bir kez daha dile getirmesek de BL örgütünde ya da çevresinde bir ajan olduğu ortadaydı. Ve ben, o ölürse, ölmeye yemin etmiştim.

BEYAZ LEKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin