Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu? Merakla bekliyoruuuummm!
Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.
Keyifli Okumalar!
Şarkılar: Teoman, Şebnem Ferah-İki Yabancı
Lisa Chong, Aurora
AYLIVA, Aber Sie3 ay önce...
Saat 07.45
Asla unutulmayacak o gün ve geceydi; tam on altı saat, yirmi dokuz dakika sürmüştü.
Tugay Demir Çeviker'in odasının içinde ölüm sessizliği vardı. Öyle bir sessizlikti ki, Tugay'ın kulaklarına dolan tek ses, mektuptaki Eftalya'nın sesiydi. İmkansızdı ama sesini duyabiliyordu, duymalıydı, duymak istiyordu.
Birinin ölümünü kabullenmek en zorudur diye düşünürdü her zaman fakat şimdi bir terk edişi kabullenmesi gerekecekti fakat bu terk ediş, ölümden çok daha beterdi, bunu anlamak zor değildi.
Çünkü ölen bir insan zorunlu olduğu için terk ederdi; avukat yaşıyordu ve kendi isteğiyle Tugay Demir Çeviker'i terk etmişti.
O mektubu okuduğunun ilk saniyeleri ve ilk dakikaları piyanonun yanındaki sandalyeye sadece oturdu ve mektuptaki her satırı tekrar tekrar okudu; öyle çok okudu ki, kaçıncı satırda hangi cümlenin yazdığını bilecek kadar okudu. En çok ezberlediği cümle ise Eftalya'nın korkusuydu.
Ben çok korkuyorum demişti. Hem kendimden.
Hem senden.
Zaaflarından vurmam demişti avukatı; şimdi hissettiği tek duygu, zaafından vurulmuş olmasıydı.
Hayır, terk edilmiş olamazdı; biliyordu, avukatı geri gelecekti.
Saat 08.38
O piyanonun yanındaki sandalyeden hâlâ kalkabilmiş değildi. Mektubu okurken artık zaafı için değil, bir kurtuluş için okumaya yeniden başladı. Belki de gizli bir mesaj vardı, anlatmak istediği bir şeyler. Bu kez ezberlediği her cümleyi daha detaylı inceledi. Her cümlenin altından başka başka anlamlar çıkardı.
Ama içindeki bir ses aynı cümleyi tekrar ediyordu: Ne olursa olsun, ne anlatmak isterse istesin, senden korktuğunu söylemez çünkü bunun senin zaafın olduğunu bilir.
Hayır, terk edilmiş olamazdı; biliyordu, avukatı geri gelecekti.
Saat 10.12
Saatlerdir o sandalyeden hâlâ kalkmamıştı, kalkmamış değil, kalkamamıştı. Artık mektup piyanonun üzerindeydi, gözleri yataktaydı ardından kapıdaydı ve en sonunda da aralık olan kapıdan koridora bakıyordu.
Belki de bir şakadır, diye düşündü Tugay. Ve belki de birazdan o kapıdan içeriye girecek.
Hayır, terk edilmiş olamazdı; biliyordu, avukatı geri gelecekti.
Saat 13.22
Tugay'ı yatak odasından kaldıran dürtü, aşağıdaki kapıdan gelen sesti. Öyle bir koşarak aşağıya indi ki belki de ilk kez dengesini sağlamakta bu kadar zorlandı. Basamakları inerken yüzündeki o umutlu ifadeyi bir başkası görseydi, Tugay'a katil değil, küçük bir erkek çocuğu diyebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ LEKE
General FictionYaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz bir savaş veriyorduk çünkü seviyorduk. Şaşırtıcıydı, sevgi bazen bir savaş meydanının ortasında size...