20. Bölüm: Kalbe Saplanan Pişmanlık

10 7 0
                                    

Kelebek kuşu için endişeleniyormuş

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kelebek kuşu için endişeleniyormuş. Onun canının yanma ihtimalini bile düşünmek istemiyormuş. Kuşu bir ömür kanatlarının altında saklamak istiyormuş.

Kuş ise tüm bunlardan habersiz kartaldan alacağı intikamı düşünüyormuş. O da bazı şeylerden korkuyormuş aslında. Sadece bu hissettiklerini kelebeğe söyleme cesaretini gösteremiyormuş.

Kuş gözlerini yanı başındaki kelebeğe dikmiş. Kelebek ise kuşun konuşmasına gerek kalmadan sadece gözlerine bakarak hislerini anlayan bir canlıydı. "Neden korkuyorsun?" diye sormuş kelebek.

Kuş yutkundu. İçindeki duyguların karmaşasının boğazında düğümlendiğini hissediyordu. O her ne kadar kendini ifade edemesede kelebek onu anlıyordu.

"Korkma," dedi kelebek. Kuşun kanadından tuttu. "Sana krallığımı göstereceğim," dedi. Kuş ile birlikte ormanın merkezine uçtular. Etraftaki onlarca canlı kralın aralarında olduğundan habersizdi. Kuş ile kelebek bir dala tüneyip izlemiş orman halkını.

"Bak," demiş kelebek.

"Şuradaki kediyi görüyor musun? Gözündeki hüznün pırıltısını gördüğün anda anlarsın hissettiklerini. Peki ya şuradaki yavru aslanı görüyor musun? Kükrüyor içindeki duyguları ama kimse onu duymuyor. Tıpkı senin gibi... Senin içinde taşıdığını haykırmana rağmen duymuyorlar. Ama ben duyuyorum beyaz kuş. Senin yüreğin acı çekiyor. Korkuyor. Ama ben onun acılarını dindireceğim. Bunun için sana söz veriyorum."

_______

İnsanın içi karanlıktır. Simsiyah zifiri bir karanlık...

İşte o karanlıkta insan kendi yolunu bulmaya çalışırken tökezliyor. Eğer olurda ışığı açan tuşu bulursa karanlıktan aydınlığa kavuşabilir. Ama bu sanıldığı kadar kolay değil. Bu yüzden bizlerin yanına yolumuzu bulmamızı sağlayan insanlar gönderiliyor. Bana ise o gönderilmiş. Merih Ege...

Kalabalığın coşkulu alkışları eşliğinde kürsüden indiğimizde parmakları tuttuğu elimi okşuyordu. Birlikte Ulus Bey ile son bir kez konuşup konferans salonundan ayrıldık. Okulun koridorlarında yürürken etrafı inceliyordum.

Gözlerim panolardaki duyurularda dolaşıyordu. Merih ise elimden tutmuş beni çıkışa doğru götürüyordu. Birlikte kapının önüne çıkıp fakültenin bahçesindeki banklardan birine oturduk. Soğuk hava tenimize çarpıp irkilmemize neden oluyordu. Ama buna rağmen orada oturmaya devam ettik. Sanki gölgesinde dinlendiğimiz söğüt ağacının altındaymışım gibi hissettim.

"O kadar çok yoruldum ki bu hayatta bir köşeye oturup öylece dinlenmek istiyorum. Ama bu hayat bana gölgesinde dinlenebileceğim bir ağaç bile vermedi."

Bu sözlerimle beraber Merih'in mavi gözleri beni buldu. Yüzündeki buruk tebessüm birçok şey ifade ediyordu. Dudaklarını araladı ve gözlerini uzaklara dikti.

Kelebek Mezarlığı (Seri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin