Adam, yüreği hırsla kavrulan vahşi bir aslandı, kadınsa onun inine habersizce girmiş körpe bir ceylan...
Kuzey'in oğlu ile Güney'in kızının dolu dizgin aşkı- macerası...
Bir komutu ile yüreğimi dize getiren sesi ağaçları yalayıp gökyüzüne peyderpey...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Leo, muhtarla yanımıza döndüğünde köyün tam ortasında kalan evlerden birine gelmiştik. Böylesinin daha güvenli olduğunu söylemişti muhtar. Jandarmayı arayıp civar köylerden birkaç korucu göndermelerini de istemişti.
İyi bir adama benziyordu. Bizimle düşündüğümden daha iyi ilgilenmiş ve Peşrev'e büyük bir saygı göstermişti. Bunda Peşrev'in muhtara gösterdiği teşkilata ait rozetin de etkisi büyüktü tabii. İçinde bulunduğumuz ev dışından küçük görünmesine rağmen içi oldukça donanımlıydı.
İlçenin ileri gelen zenginleri tarafından olası afet ve olağanüstü hal durumdalarında kullanılması için inşaa edilmiş. Köye yetecek kadar malzeme vardı ambarda. Keşke her yerde böyle bir yapı olsa diye düşündüm. Oldukça doğru düşünülerek yapılmış bir evdi.
Bunun gibi beş tane daha olduğunu öğrenmiştik. Burası daha çok depo olarak kullanılıyormuş. Evin altındaki mahzene inen gizli bir kapı vardı. Bizi burada tutmasının asıl sebebi bu olmalıydı. Goşa'nın adamlarının yeniden gelmeyeceğinden emin değildik.
Kolumdaki temiz sargının üzerini battaniyeyle kapadım. Henüz üzerimi değiştirme fırsatı bulmamıştım. Muhtar ısrarla teklif etmişti lakin buradaki kıyafetleri açıp giymek içimden gelmemişti. İhtiyacım vardı ama köylünün daha çok ihtiyacının olacağı bir durum olabilirdi. Yangın, savaş, deprem, kıtlık... İçinde bulunduğum durumu düşününce bunlara çokta uzak olmadığımızı hissettim.
Hekim, Farhan'ın yaralarına ve koluma dikiş atmış antibiyotik bırakıp gitmişti. Aldığım ağrı kesicinin verdiği rahatlıkla göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Gözlerimi kapatacağım anda alnıma dokunulması ile sıçradım. "Ateşine bakacaktım, özür dilerim kuzum."
"İçim geçmiş Soya," dedim doğrulurken. Sırtımı koltuğa yavaşça yasladım. Soya, üzerimdeki battaniyeyi omuzlarıma kadar örttü. Kazağım berbat olduğu için atletle kalmıştım.
Diğerlerinin nerede olduğunu merak etmiyordum. Uzandığım koltuk giriş kapısının tam karşısındaydı. Hemen ardından gelen fısıltıların onlara ait olduğunu biliyordum çünkü. Pansuman yapılırken dayanamadığı için dışarı çıkmıştı. Söylememişti lakin ben öyle olduğuna emindim. Bir saat filan uyuduğumu düşünürsek yaklaşık bir buçuk saattir dışarıdaydı. Farhan, ise pencerenin önündeki koltukta uyuyordu ve pek iyi göründüğünü söyleyemem. "Vera nerede?"
"Mutfakta," dedi evin perdelerini çekerken. Yorgunluğu yüzüne maske gibi geçmişti. "Açlıktan ölmeden bir şeyler yapabiliriz umarım. Muhtarın kızları giymen için kıyafet getireceklerdi."
"Anlamıyorum," dedim parmaklarımdaki çiziklere dokunurken. "Ellerini kollarını sallayarak bize saldırıyorlar ve başkan hala bizi buradan aldırmak için helikopter göndermiyor. Sence de fazla şüpheli değil mi?"
"Hiç iyi şeyler düşünmüyorum Ova," dedi ayağa kalkarken. "Düşündüklerimde haklıysam çok kötü günler bekliyor onları. Bilmiyorum bir yandan aileme dönmenin heyecanı sardı içimi diğer yandansa onları ardımızda bırakacak olmanın acısı. Sadece Peşrev'e güveniyorum, yani böyle olmasını istiyorsa mutlaka bir sebebi vardır."