Bölüm 1 "Kurtuluşun Sancısı"

673 52 61
                                    

Umarım bölümü beğenirsiniz. Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın :)))


Yangının ortasında kalmış bir bedenin yerde cenin pozisyonu alıp alevlerin sıcaklığından ve ciğerlerini kaplayacak gazın etkisinden kurtulmak için nefesini tutması anında hissettiği korkuyu ve bocalamışlığı hissediyordum. Kemiklerim sanki küllerinden tekrar ve tekrar birleşip her bütün olduğu anda kırılıyordu. Bu ise sonu olmayan bir döngü gibi sonsuzluğu temsil edercesine devam ediyordu. 

Ölüyordum ve tekrar doğuyordum, sonra tekrar ölüyordum. Sonsuzca...

O beton zemindeydim ama aslında değildim. Bedenim orada acıyla kasılmış şekilde yatarken ben ayakta durmuş onu izliyordum. Nasıl da berbat bir haldeydim öyle... Bu karşımdaki kadın Alisa Havas mıydı? Hayır olmazdı. Hissettiğim çaresizlik ve kabullenememe hazımsızlığıyla başımı iki yana salladım. Etrafımdaki adamların buğulu yüzü dikkatimi çekmiyordu. İlgim sadece kendimdeydi... Hissettiği acıyı yansıtmamaya çalışan ama her bir darbede ölmek için içinden yalvaran bu kum torbası ben miydim?

"Hadi ama daha ne kadar dayanabilirsin ki? Bu tavırların beni kışkırtmaktan başka bir işe yaramıyor prenses." üstümdeki adamın elindeki bıçakla omzuma attığı kesikle aynı anda söylediklerini yerdeki bedenim duymamıştı ama ben duymuştum. Adamın yüzü buğuluydu. Kimdi bu şerefsiz piç? 

Donuk bakışlarımla izlediğim sahnede hissizdim. Ruhum vardı ama duygularım yoktu. Adamda bunu fark etmişti ki sinirle üstümden doğruldu. Elindeki bıçağı sertçe çevirip giydiği siyah postalı sertçe boşluğuma geçirdi ve odadan çıktı. Onun çıkmasıyla odadaki diğer iki adamda çıktı ve ışıkları kapatarak beni, benimle ve karanlıkla baş başa bıraktılar... 

Gördüğüm rüyanın ruh bozan hissiyle bir anda irkilerek gözlerimi açıp etrafa bakındım. Beynim durmuş gibi gördüklerini idrak edemezken; ilk bir an nerede olduğumu, kim olduğumu algılayamadım. Yattığım yumuşak zemin beton değildi, konforlu bir yataktı. Benliğim beynimi uyardığında çalışmaya başlayan organım bana buranın tanıdık olduğunu fısıldadı. 

Bu odayı tanıyordum, çoğu zaman işlerden bunaldığımızda ekiple kaçtığımız yazlıktaki odamdı burası. Kuruyan boğazımı yutkunarak ıslatmaya çalıştığımda acı tat ve hasarlı boğazım yüzümü buruşturmama sebep oldu. 

Odada yalnız olmanın verdiği rahatlıkla biraz doğrulup üstümdeki pikeyi kaldırdım. Kısa hareketim bile varlıklarını unuttuğum yaralarımı sert şekilde uyardı ve bedenimle bütünleşmiş yaraların acısı kendini hatırlattı. Duyumsadığım can kesen hisle kasılan bedenim ruhumu daralttı. Aldığım iki kısık nefesle sıkıca gözlerimi kapatıp hissin geçmesini bekledim. 

Beklerken de içimden tekrar ettim "Bir varmış bir yokmuş. Acı gidermiş izi kalırmış." 

Beşinci tekrarımın ardından acı gitti ve izi kaldı. Acının ardında bıraktığı sızısı katlanabileceğim seviyede olduğundan tüm gücümü kullanarak tekrar kalkmayı denedim. Ve başardım... 

Yatakta oturur pozisyona gelip üstümdeki ince pikeyi tamamen kenara ittiğimde aldığım kesik derin nefeslerin hissettiklerimi azaltmasını umut ettim. Gözlerim açığa çıkmış bedenimde gezindiğinde gördüklerim hiç hoşuma gitmedi. Ben ne hale gelmiştim böyle? Bu vücut benim miydi? 

Üstümde sütyen altımda ise şortum vardı ki geri kalan çoğu yer sargı bezleriyle sarılmıştı. Sargı bezlerinin örttüğü yaraların gözüme değinmese de canıma değinmesi ile küfür mırıldanıp sızıların geçmesini umdum. Bu ara ne çok umut ediyordum öyle? Sanki bir işe yarayacakmış gibi... 

Acının dayanma eşiğimin çizgisinde benimle dalga geçmesinin öfkesiyle yumruk yaptığım ellerimle dudaklarımı dişledim ki bu da ayrı şekilde canımı acıttı. Çünkü dudağımdaki yarayı unutmuştum!

OD- Kelebeğin Dönüşü (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin