Bölüm- 43 "Kalp Kırılır Acı İçinde Yaşar"

154 22 152
                                    

Uzun ve karışık bir bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz... Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen :)



"Küçük kız çocukları kahramanlarını kaybettiklerinde değil, kahramanların aslında hiç var olmadığını öğrendiklerinde büyürler..."


Yalanların Gerçeğe Dönüşmesinden Dört Gün Sonra...

İlk olmak... bir insanın her şeyine sahip olmaktan daha derin bir duyguyken bir insandan gitmenin de en imkansız yoluna girmek kadar geri dönüşü olmayan bir mahkumiyetti. 

Ben mahkumdum. 

Özgürlüğünü kendi elleriyle gardiyanına teslim eden bir kuklaydım çünkü o böyle istemişti. 

Babam, beni benden almış yerime bir piyon koymuştu. O piyon, hislerini içindeki kız çocuğunun hayal gücüyle oluşturduğu sisle gizlerken annesinin gelebildiği akşamlarda getireceği bir paket çikolatayla kendini avuturdu. 

Ve annesinin artık gelmeyeceğini, babasının ona vurduğu her bir darbeyle anlamıştı. Artık avunacak hiçbir şeyi kalmamıştı. 

Ta ki o güne kadar... içindeki küçük kızın ölmeye yüz tutuğu anlarda ona perilerin gönderdiği kahramanına kadar. O kahraman bir çift sözü ve güven veren bir çift okyanusuyla kızın çıkmaya yüz tutmuş ruhunu tekrar kanatlandırmıştı. 

Ve şimdi de ona sunduğu tüm ilkleriyle ondan aldığı sonlarıyla kanatlarını kırmıştı... 

Unutma, Alisa... bir varmış bir yokmuş acı gider izi kalırmış. 

Unutma dedi annem, "Sevgi, çok iyi bir yalandır; çünkü onun fidanından türeyen çiçek sana solmaz gibi gelir..." 

Ben unutmuştum anne özür dilerim. Unuttuğum için kanatlarım kırılmış, sevgimden türeyen çiçeğim solmuştu. 

Zaman bazı yaralara ilaçtı, hayır. Değildi. Bazı yaralar zamanla değil sevgiyle geçerdi ve ben sevgimden mahsun kalmış, yaramla baş başaydım. 

Onsuzluğun demindeydim. Onsuz geçen dört gün, yanı doksan altı saat, yani beş bin yedi yüz altmış dakikanın ortasında artan saniyelere kaldırdığım kadehimleydim. 

Dakikalar bir bir eksilirken hayatımdan, ben onu özlüyordum. Kanatlarımı kıran, çiçeğimi solduran adamın varlığını, bakışını, sesini, kokusunu özlüyordum. İçimden bu düşünceler geçerken bir an gülmeden edemedim. Hatta gülmekle kalmayıp kahkaha attım. 

Sanırım deliriyordum. 

"Bak." dedim. "Bak bir bakışı, güzel bir sözü kandırıyor seni, sen onu; onun sana gösterdikleriyle tanıdığını sanıyorsun ama aslında kalbin bir yabancı için atıyormuş..." başımı iki yana bir çocuk gibi salladım. "Yaa o yüzden benim gibi hemen inanma bir erkeğe. Ben on dokuz senedir tanıyamamışım." bakışlarım karşımdaki denize odaklanmışken gülerek söylediklerim aslında bir okyanus dolusu suya olduğunu dedikten sonra fark etmiştim ama umursamadım. Deniz, sözlerimin ardından estirdiği rüzgarla iyi bir arkadaş olup cevap verircesine saçlarımı okşadı. 

Rüzgarın kimsesiz kalan saçlarımı okşamasıyla gülümseyerek elimdeki şişeyi ona doğru kaldırıp dudaklarımdaki gülümsemeyi bozmasını göz alarak içindeki acı sıvıyı içimdeki yaraya döktüm. Bugünümün son böyle dağıtabileceğim gün olduğunun farkında olarak birkaç şişe içebileceğimi düşünmüş, uzun zamandır gelmediğim uçurumun kenarında, ayaklarımı sarkıtmış oturuyordum. 

Yarın hayatımın dönüm noktalarından biri olacak, İra Krallığının veliahtıyla görüşme yapacaktım ve sonucunda nasıl ilerleyeceğimi planlayacaktım. O yüzden içimi boşaltabileceğim son anımı burada, tek başıma geçiriyordum. 

OD- Kelebeğin Dönüşü (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin