Bölüm 6 "Kırgınlığın Öfkesi"

260 31 110
                                    

Umarım bölümü beğenirsiniz canlarım. Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın :))


"Yalnız kaldığınız o anda, ruhunuzdan geçen her bir düşünce hissettiğiniz sızının derinlerdeki boşluklarda birikmesine sebep olur." 


Sızlayan kalbimin hissinden uzaklaşmak için yaptığım iğnenin, beklediğimden daha erken etkisizleşmesiyle oturduğum kumların üstünde karşımdaki manzarayı izliyordum. Güneşin batışının gökyüzünde oluşturduğu güzellikle denizin sakin dalgaları insanın ruhunu dinlendirirdi. Beni dinlendirmek yerine daha da yoruyordu bu güzellik. Elimde kafamı sakinleştirmek için içtiğim içki, yanağımda babamdan bir acı, gözlerimde ise yaş vardı. Bunların dışında kalan ve en ağırı olan da kafamın doluluğuydu. 

Zihnim festival alanı gibiydi; gürültülü, karışık ve kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşayan binlerce insanın toplanma alanı... evet böyleydi. Binlerce insanın gürültüsü kulaklarımda uğuldarken, karışıklık zihnimi afallatıyordu. Kalabalığın içindeki yalnızlık hissiyse kimsesizliğin derin yarasını, güzel bir el işlemesi işlercesine işliyordu kalbimin en derinine ve ben çaresizce boyun eğiyordum tüm bunlara. Çıkış yolu ararken kaybolmak, çıkışın olmadığı düşüncesinden daha ağırdı çünkü çıkışın varlığı insana umut veriyordu ve umut hayal kırıklığının kardeşiydi. Ben bu iki kardeşten hangisini hissediyordum bilmiyordum ama kurtulacağıma inanıyordum. 

Beş yaşında eğitilmek için gönderildiğimden beri yalnız, iki senden beri de sadece kendime sahiptim. Bugünüme kendim gelmiştim ve yine kendi başıma bu işten kurtulacaktım. Bunu kendime borçluydum. Borcumu ödeyebilmem için ihtiyacım olan sağlıklı bir beyin ve zaafsız bir yaşamdı ve ben şu an ikisine de sahip değildim. Zaafımla aramda uçurumlarca mesafe varken bile, onu düşünmeyi bırakamazken galiba asla ikinci ihtiyacı sağlayamayacaktım. O yüzden birinci ihtiyacı kusursuzca yerine getirmeliydim. 

Sağlıklı ve pürüzsüz bir beyne ihtiyacım vardı... 

Kafamın dağılması için geldiğim deniz kenarında ne kadar zaman geçirdim bilmiyordum fakat beklediğim etkiyi yaratmadığını hissedecek kadar uyuşmuştum. Kötü hislerim sanki bedenimde senelik oturum almıştı ki içimde yanan ateş topu hala yanmaya devam ediyordu ve sönecek gibi değildi. Yaşadıklarım, eski bir anı diye geçmişin satırlarına gömebileceğim türden şeyler değildi. Tüm hayatım çabalamakla geçmişti, çabalarımı kimse görmese de vazgeçmemiş en iyisi olmaya gayret etmiştim. Olmuştum da. Soylu olmak herkesin yapabileceği bir şey değildi ve ben bunu başarmıştım lakin yetmemişti bu başarım. İnsanoğlunun doyumsuzluğundandı galiba hep en üstü istedim ve bunun uğruna herkesi sildim... 

Pişman mıydım? Hayır ama bazen düşünmüyor da değildim, normal bir hayatım olsaydı nasıl olurdu ya da gitmeseydim neler yaşardım diye. Hiçbir zaman bilemeyeceğim şeyleri düşünmek bile yoğun olan beynime teneffüs gibi geliyordu, o kadar kötü bir durumdaydım... 

Zaman akıyordu, kum saatindeki kumları kendiyle özdeşleştirmiş biçimde insanları umursamadan devam ediyordu yolculuğuna ama ben devam edemiyordum. İki senedir aynı döngünün içindeydim, o geceyi yaşıyordum gittiğimden beri. Onun kollarından çıkıp gittiğim gece acı hatıra değildi de ulaşmaya çalıştığım bir hayal gibi rüyalarıma giriyor, uykuyu haram kılıyordu ruhuma. Şimdi ise aynı şehirde, aynı evde yaşarken nasıl rüyalarıma girişini göz ardı edip devam edebilirdim ki onsuzluğa? Cevabı olmayan soruyla karşımdaki denize, yüzümdeki acınası ifadeyle bakıp elimdeki şişeden acı bir yudum aldım. Her bir yudumda yanan boğazım hayatta olduğumu hissettiriyordu. 

Zararlı olduğunu bildiğim basit bir sıvının beni hayatta olduğuma inandırmasını dileyecek kadar yoksundum yaşamdan. Sıvı dudaklarımdan süzülüp boğazımı yakacaktı ve ben yaşadığımı hissedecektim. Düşünceyle dudaklarım kıvrıldı, tamamen sıyırmıştım. Artık emindim. 

OD- Kelebeğin Dönüşü (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin