Bölüm 3 "Kaybedilen İnsanlar"

327 38 65
                                    

Umarım bölümü beğenirsiniz kelebeklerim. Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın :)


"Bazen sadece eşyalar kaybedilmezdi. İnsanlarda kaybedilirdi ve bir daha onları kaybettiğimiz şekilde bulamazdık..."


Yaşamamız gereken anlar vardır. İstesek de istemesek de seçme şansımız olmadan yaşamalıydık o anları. Kader, yaşayacağımız anları belirler ve bizi sahneye çıkartarak hissettiklerimizi umursamadan oynamamızı beklerdi senaryoyu. 

Ben şu an o anların birindeydim. Benim seçimim olmayan anı, içimdeki bin bir duyguyla oynuyordum. İki sene sonra döndüğüm şehirde geride bıraktığım insanlarla böyle karşılaşmak kesinlikle benim seçimim değildi... özellikle onunla. 

Daha romantik, daha az insanın olduğu bir ortam uygundu bizim keskin bir bıçakla bölünmüş birlikteliğimizin nasıl koptuğunu görmemiz için. 

Verdiğim emir neticesinde herkes silahlarını indirmişti ve odadaki tüm gözler şaşkınlıkla bana bakıyordu. Afallamış gözlerin sözlerim ve hareketlerim arasında dolaştığı saniyelerde bu olanlar tuhafıma gitmemişti, aksine onlara hak veriyordum. İki sene önce kimseye tek bir laf demeden giden Soyluları bir anda geri dönüp ahkam kesiyordu. Kesinlikle haklıydılar...

"Herkes işine dönsün, gerekli açıklamalar bu akşam yapılacak!" düşünceleri zihnimden bertaraf edebildiğim birkaç dakikanın ardından söylediklerimle karşımdaki yöneticiye ve adamlarına baktım. Hainler her zaman etrafımızdaydı ve biz onların başlarını ezmezsek de ileride ayaklarımıza dolanacaklarını çok önceden öğrenmiştim. 

Hainler, affedildiğinde yapacakları şey güçlenip tekrar saldırmak olurdu çünkü hiçbir insan ölmeden değişmezdi. 

"Size gelince..." dedim ve yöneticiye doğru yavaş bir adım attım. Gözlerim gözlerindeydi. "Bir kere isyan eden her zaman eder. Başkaldırı sistemi zayıflatır ki benim görevim de sistemi korumak. Görevinden ihraç edildin." itiraz kabul etmeyeceğimi belli eden ses tonuma karşılık aksi şekilde karşılık vermek için ağzını açmıştı ki ondan önce davranarak boşa çabasının önünü kestim. 

"Konuşman bir şeyi değiştirmez, ona yapılan saygısızlık bana yapılmıştır!" diyerek Yağız'ı işaret ettim. Sonuçta yerimi ona bırakmıştım. O demek ben demekti... 

Bana bakan görevlilere dönüp "Çıkartın bunları!"dedim ama verdiğim emrin kimse tarafından ciddiye alınmamasıyla sinirlerim göğüs kafesimi sıkmaya başladı. Şaşkın oldukları kısmı çoktan geçmemiş miydik, kimin konuştuğunun farkında değiller miydi hala? 

"Ne duruyorsunuz? Hadi!" salonu inletecek kadar sesli bağırmamla herkes salonu boşaltmaya başladı. Etraftaki çoğu yüzün eksilmesiyle derin bir nefes alarak çevreye bakındım. 

Salonun bıraktığım gibi olması biraz olsun içimde hoşnutluk yarattı. Sonuçta büyüdüğüm yerin benden izler taşıdığını görmek iyi bir şeydi. Yani en azından benim için... 

Yüksek sesli ikazımla salon kalabalıktan tamamen arındı ve sadece biz kaldık koca salonda.

Önceden her anları beraber geçen beş kişi... fakat şimdi dört yakın arkadaş artı bir yabancı... Onlar için şu an bir yabancıdan farksızdım. Bunu bildiğim için yüzlerine bakmak istemiyordum, doğrusu nasıl bakacağımı bilmiyordum. 

Ruhumdan yükselen küçük dürtünün kalbimin üstündeki kelebeği uyarmasıyla oluşan küçük cesaret kırıntısına tutundum. Başımı kaldırdım, yanımdaki insanlara baktım... Seda, Akın, Ali ve Yağız. Şu an bana en yakın olabileceğini hissettiğim kişiye; Seda'ya odaklandım. 

OD- Kelebeğin Dönüşü (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin