Bölüm-44 "Kurşun Sözler Tabut Hisler"

122 21 120
                                    

Umarım beğenirsiniz. Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen:)


"Bir cümle dökülür dudaklarından ve kıyametin aralanır geleceğinin puslu yollarında..."


Hayatın sürprizleri sizi istemediğiniz şeyleri yapmaya zorlayabileceği gibi sizi olmak istemediğiniz durumlara sokarak yapmak istediğiniz şeyleri yapmanız için fırsatlar verebilir. Burada önemli olan sizin sürprizleri ne kadar sevdiğiniz değil onları sevmediğiniz halde kullanabilme becerinizdir.

Ben şu an hiç olmak istemediğim bir durumda bana verilen sürprizi kullanma peşindeydim ve kullanabileceğimden de pek emin değildim.

Buraya geleli ne kadar oldu bilmiyordum ve kimse de herhangi bir şey demiyordu. Sabırsız bir insan olarak beklemek zaten kötü bir durumken beni neyin beklediğini bilmemek çok daha kötü bir durumdu. Bakışlarım sıkkın bir ifadeyle örülüyken havanın ağırlığını omuzlarımda hissediyordum. Topraklarımı başımda bekleyen iki adamın üzerinde dolaştırırken onların hiç konuşmamasının üzerine eksi olarak arsız bakışlarını üzerimde hissetmek kelepçeli ellerimin öfkeyle dolmasına sebep oluyordu. Canımın sıkılmasının verdiği hoşnutsuzlukla oturduğum sandalyede kıpırdanıp etrafta gözlerimi dolaştırdım.

Ve bu daha büyük bir hataya sebep oldu çünkü gördüklerimle daha da canımın bir pençe içinde buruştuğunu hissettim.

Tek renk olan yerlerden hiç hoşlanmazdım, yani doğrusu siyah renk haricinde.

Bulunduğum oda içindekiler dahil full beyazdı. Masa, sandalye, duvarlar ve hatta görevlilerin kıyafetleri bile. Bense buraya aykırı olduğumu belli ederek tüm siyahlığımla odanın ortasında oturuyordum.

Evrenin bir mesajı mıydı bu yoksa köhne bir denk geliş mi bilmiyorum ama bir farkındalık daha yüzüme çarpmıştı. Siyah olmak seçim değil kaderdi ve kaderi değiştiremezdik.

İç çekerek ilgimi çekmeyen odada boş vakit öldüren varlığımı sadece süzmekle kalmamaları için bakışlarımı karşımdaki adamlara çevirdim. "Saat kaç?" ses tonum istediğim gibi net çıktığında kendimi tebrik ettim. Açlık ve karın ağrısına rağmen iyi dayanıyordu.

Gerçi o neler neler yaşamıştı bunlar ona küçük bir toz tanesi gibi gelmiştir.

Sorum havada asılı kaldığında kapının yanındaki küçük kare masanın etrafında karşılıklı oturan iki adam alayla sırıttı. Bir tanesinin bakışları mesafeli olsa da diğeri onun kadar akıllı değildi.

Açık kahve gözleriyle bana üstten bir bakış attı. "Konuşma ve bekle." umursamazca baştan savmasıyla kaşlarım havalandı. Onun bu cürretle konuşmasıyla yanındaki adam hayrete düşmüştü ki ona şaşkınlıkla baktı. Benimle böyle konuştuğu için yürek yediğini falan düşünüyordu muhtemelen. Adamın verdiği alaycı cevapla yüzümde duygusuz bir gülümseme oluştu.

İçimden kaynayan alevlerin tomurcukları içimdeki canavarın kafesindeki parmaklıklara sıçramasıyla damarlarımdaki kanın fokurdadığını hissettim. Basit bir görevli benimle saygısızca konuşma cesareti gösterdi...

Benimle.

Çenemi dikleştirerek ona içimdeki öfkenin yansımasıyla baktım. "Burada oturuyorum diye kim olduğumu unuttun sanırım. Kendine gel ve soruma cevap ver." sesim sakinliğin aynadaki karşılığıydı ama yansımasında görünmeyen tehditi de barındırdığını belli edecek tonluydu. Adam, konuşmamla yerinden doğrulup bana doğru yavaş hareketlerle yürüdü. Zayıf, çelimsiz bir adamdı. Asker olamayacak kadar kısaydı. Büyük ihtimalle birinin torpiliyle işe girmiş bir aptaldı.

OD- Kelebeğin Dönüşü (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin