Bölüm-32 "Kırık Kalpler Durağında Kalbini Bırak"

143 20 119
                                    




Selam kelebeklerim yeni bölümle karşınızdayız:))) Lütfen okurken yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınnnnn çokça çok seviliyorsunuz:))))


Üç gün sonra...


"Bazen, sevmek yetmezdi. Bazen sadece bir veda gerekirdi kalbini atmaya devam ettirmek için."


İnsanın yarası bile kendiyle çelişecek kadar nankördü. Yaralar kıyaslanmazdı, acısı dinene kadar ona dikkat edilir sonra da sızısı sıradan gelince unutulurdu. İzinin kalıp kalmaması ise ona bakılmadığı sürece umursanmazdı çünkü insanı yarası değil hatıraları kanatırdı. Yaralar geçerdi, hatıralar unutulurdu ama gerçekler... onlara müdahale edilemezdi.

Gerçekler, insanın gizli kapısıydı ve o kapıyı da sadece iz bırakmış yaralar açardı.

Bazı insanların az yarası olurdu, bazılarınsa çok olurdu ama her insanın bir yarası olurdu. İzi kalmış yaraları olanlar onlardan ayrılırdı, onlarla aynı hayatta yaşasa da farklı dünyaları olurdu zihinlerinde.

Ama onların arasında bile farklı olanlar vardı. Onların, yaralarından kaçmak için tutundukları dünyaları bile başlarına yıkılırdı.

Ve ben onlardandım. Benim dünyam başıma yıkılmıştı ki en ağırı bu da değildi. Benim hem hayatım hem de dünyam yıkılmıştı...

Bir tane daha... yetmez. Acı gerek, acı insana yaşadığını hissettirir. Bir tane daha. Kaslarım çığlık atıyordu ama kalbimdeki gürültü onları bastırıyordu. Bir tane daha... ardı ardına attığım yumrukların fiziksel acısının içimdeki sızıyı hafifletmesini umuyordum ama hayır, hiçbir işe yaramıyordu.

Alnımdan, yanağıma doğru ten gıdıklayan teri elimin tersiyle silerek gözlerimi mavi kum torbasına odakladım. Gözlerimin önünde aslında başkası vardı. Zihnim bu aralar benimle oynuyordu. Bu oyunu göz ardı ederek elimi bir yumruk atmak için kaldırmıştım ki birinin parmakları dirseğimi kavradı. Bakışlarım öfkeyle tutan kişiye kaydığında, sinirle kolumu tutuşundan kurtardım. Başımı önüme çevirerek vuruşlarıma kaldığım yerden devam ettim. Terim soğumamalı, acı bedenimi terk etmemeliydi. Yaşadığımı hissetmeye ihtiyacım vardı.

"Kimin yaptığını buldunuz mu?" her bir darbede ileri geri hareket eden torbayı daha hızlı sallandırırken dudaklarımdan dökülen soru huzursuzlukla boynumu çıtlatmama sebep oldu. Hissiz sesim kulaklarına ulaştığında Aras'ta benimle aynı şekilde hoşnutsuzdu ki sıkkın bir nefes verdi.

"Araştırıyorlar. Henüz bir ses yok." istediğim cevabı alamamanın siniri damarlarımdaki acı sıvıyı dalgalandırırken yumruklarımın hızı arttı. Hiçbir şey istediğim gibi gitmiyordu. Hayatım benim kontrolümden çıkmış, freni patlamış kamyon gibi karanbole gidiyor; savrulacağı viraja doğru hızla ilerliyordu ve ben onu kontrol edemiyordum.

Hayatım, hayat kavramından uzaklaşmıştı. Bir insanın kendini bilmeden yaşaması bir hayatı olduğu anlamına gelebilir miydi?

"Alisa, o konudan daha önemli bir konumuz yok mu sence?" benle benim arama giren ciddi sesle ona bakma gereği duymadan kum torbasıyla ilgilenmeye devam ettim.

"Hayır yok. En önemli işimiz benim verdiğim emrin yerine getirilmemesi ve o iki piçin öldürülmesi. Kim benim emrimi sallamadan onları öldürebilir bu şehirde?" sert bir yumruk, kum torbası hiç olmadığı kadar uzağa savruldu. "Kim öldürdüyse cezasını çekecek!"

Yürek yemiş olma ihtimali bir hayli yüksek olan bir şahıs, ben Başkan'la görüşürken Emir'le Ali'yi ceza yerlerine götürülürken öldürmüştü. Hem de feci şekilde. Yapan kişi meçhuldü.

OD- Kelebeğin Dönüşü (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin