Bölüm-27 "Sırlar Gömüldükleri Yerlerden Çıkarlar."

150 24 86
                                    

Selam kelebeklerim... yavaş yavaş olaylara girmeye aksiyonlu bölümleri okumaya başlıyoruz. Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı ihmal etmeyin... çokça çoook seviliyorsunuz:)))


"Hiçbir sır toprakla bütünleşmezdi, toprak sadece ölüleri kabul ederdi ve hiçbir sır ölmezdi. Öldürürdü."


Sarayın büyük, demir işlemeli kapısından içeri girdiğimizde derin bir nefes aldım. Her şey şimdi başlayacaktı ve ben buna hazır değildim çünkü kimsenin buna hazır olamayacağını düşünüyordum. Olacaklara kimse hazır değildi, yapacaklarıma... anlatacağım olaylara da ben hazır değildim. Söyleyeceklerime bizimkilerin ne tepki vereceğini kestiremiyordum ve belirsizlik huysuz bir mide ağrısı olmuş bedenimi rahatsız ediyordu.

Tepkileri hiç de istediğim gibi olmayacaktı.

Kafamı çevirerek arabayı park eden Yağız'a baktım. Birazdan öğreneceği şeylerle aramıza derin bir uçurum girecekti ve ben ikimizin de uçurumu aşabileceğini düşünmüyordum çünkü Yağız, buna izin vermeyecekti. Arabayı park edip istop ettiğinde dönüp bana baktı. Ona baktığımı görünce sevgi ve samimiyet kokan düştüğüm muhteşem gülümsemesini bana sundu. İki tarafında beliren gamzesi, kumral saçları ve biçimli yüz hatları, ruhu yetmezmiş gibi dış görünüşüyle beni mest etmesi şu an beni daha çok geriyordu.

Bu gülümsemeden birazda mahrum kalacaktım.

Tüm hislerimi gömüp ana odaklandım. İçeriden çürük ama dışarıdan güzel görünen bir gülümseme yansıtarak ona baktım ve ikimizde arabadan indik. Sıcak güneşli bir günde nasıl üzerime yağmur yağıyormuş gibi hissediyordum? Titreyen ellerimi saklamak istercesine kalçalarımın üzerinde onları bağladım. Arabanın ön tarafına ilerlerken onun giydiği siyah tişörtü ve siyah kot pantolonu ile ne kadar iyi durduğunu düşündüm.

"Sen içeri geçip ekibe hepsini salonda beklediğimi söyle. Bende Aras'ı bekleyeyim, beraber geliriz salona." dedim ve bakışlarımı yola çevirerek "O da gelir birazdan." diye ekledim. Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde beni onaylarcasına başını salladı ve arkasını dönerek yürümeye başladı.

Aslındaki o farkındaydı her şeyin. O da biliyordu birazdan hiç iyi şeyler olmayacağını, bu yüzden de kendini hazırlaması gerektiğini...

Herkes bir gün yaptıklarının bedelini öderdi, ceza günü ne zaman gelirdi bilinmezdi ama o günün ölmeden yaşanacağı kesindi. Tanrı düzeni böyle kurmuştu. Herkes ölmeden önce yaptıklarını öder, diğer tarafta da ya yanardı ya da yaşardı. Ben bu dünyada daha yaptıklarımın cezasını ödememiştim, sanırım daha yapacağım çok kötülük vardı ki hepsini bir anda ödeyecektim fakat bazılarının ödemeleri için araç olmuştum.

Onları cezalandırmıştım. Kendim ceza kazanırken.

Şimdi de cezalandıracaktım ve bunu içimi yaka yaka yapacaktım. Kader bazen tek bir cezayla sizi sınamazdı. Kader bizi hep sınardı. Mutlulukla sınardı, onu kaybetmek istememek için ne kadar pisleşeceğimizi görmek için; acıyla sınardı ondan kurtulmak için ne kadar dibe batacağımızı görmek için.

Biz hep sınanırdık, ödül de almazdık.

Peki, bu sınav ne zaman bitecekti?

Çünkü ben yorulmuştum. Sakladığım sırlardan ve yaptıklarımın utancından yorulmuştum.

Her şey bitsin istiyordum ama biliyordum, daha hiçbir şey başlamamıştı ki bitsin...

Arabaya yaslanmış, kafamdaki çarpık düşüncelerin zincirinde kavrularak geçirdiğim on ikinci dakikanın sonunda kapının girişinden park yerine doğru hızla gelen motoru görmemle derin bir nefes aldım. Beklediğim kişi gelmişti ve ben aslında olmak için her şeyimi verdiğim kişiliğime girmek için kendimi daha hazırlayamamıştım bile.

OD- Kelebeğin Dönüşü (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin