Final yazıyor olabilir ama özel bölüm olarak bir bölüm daha gelecek. Bir sürü oy ve yorum bekliyorummmm
Çaresizlik...
Bazen öyle kötü hissederdiniz ki başkaları için cıvıl cıvıl olan hayat; sizin için renkleri solmuş, eski bir köşede unutulmuş, tozlu bir tablo gibi arka planda kalırdı.
Göğsünüze sizi sıkıştırıp aldığınız her bir nefesi zehir eden büyük bir ağırlık çökerdi. Bir şey yapmak isterdiniz, elinizden bir şey gelsin...Ne var ki tek yapabildiğiniz öylece beklemek olurdu çoğu zaman. Yelkovan akrebi kovalarken, takvimlerin yaprakları zaman hiçbir şeymişçesine akıp giderken yalnızca göğsünüzdeki sıkıntının ağırlığı altında ezilirdiniz.
Ancak insanoğlunun aciz kalbinde, her zaman yeşermeye hazır ufak umut kırıntıları eksik olmazdı. Öyle bir zaman gelirdi ki bu küçücük umut, gözlerinizdeki yıldızı tekrar yakmaya, parlatmaya yeterdi.
Tıpkı karşısında deli gibi özlediği bedene bakarken, galaksideki tüm yıldızların parlaklığını kıskanacağı gözler gibi. Minho'nun gözleri.
Yaşlarla güçlendiriyordu parlaklığını, ağladığını fark etmemişti soğuk havanın eseri olan buz gibi yanaklarındaki sıcak yaşları hissedene kadar.
Wonwoo ne yapacağını bilemez bir şekilde öylece bekliyordu. Bir arkadaşına bir de bahçedeki bedene bakıyordu. Ardından bu ortamda onları yalnız bırakmanın en iyisi olacağına karar vermiş gibi ayakkabılarını giyip uzaklaşmıştı oradan. Ancak hala görebileceği bir yerdeydi. Yalnızca Jisung'ın anlattığı kadar bilse de Minho'yu fazla tanıdığı söylenemezdi. Bu yüzden tamamen uzaklaşmak istememişti.
Ne var ki ikili öylece birbirlerine bakmaya devam etmişti. Minho, burnunu çekerek ayakkabılarının altında ezilen kuru otların sesiyle bir adım attı öne doğru, korkak ama umutlu.
Jisung'ı da kendine getirmişti bu adım sesi. Ayak baş parmağından kafasının tepesine kadar tüm vücudunun titrediğini hissetti. Bakışları Minho'nun suratından yere düştü ardından. Zorla havaya kaldırdığı sağ eliyle kapıyı tuttu.
Minho ise onun ne yapacağını anlamış gibi hızlandırmıştı adımlarını. Koşarak kapının önündeki merdivenleri çıksa da yetişememişti yüzüne kapanan kapıyı tutmaya.
"Jisung!" diye bağırdı, soğuk havaya karışan sıcak nefesi kuvvetli bir buhar oluşturmuştu dudakları arasından kaçıp giden. Alnını tahta kapıya yasladı, yumruk yaptığı eliyle kapıya vurmaya başladı.
Öte taraftan Jisung ise hala uzaklaşamamıştı kapıdan. Minho gibi sadece gözyaşları akmıyor, hıçkırarak ağlıyordu. Kızıl saçlının yumrukları kapıyı hareket ettirecek kadar güçlüydü. Eliyle ağzını kapatıp ağlamasını durdurmaya çalışsa da Minho'nun çaresiz seslenişleri bunu imkansız kılıyordu.
"Yalvarırım." diyordu kızıl saçlı titrek sesiyle. "Yalvarırım aç kapıyı, en azından bir kez sarılayım." Sesi sona doğru fısıltıya dönüşse de onu duymuştu Jisung.
O kadar istiyordu ki açmayı, Minho'nun kolları arasına girip sonsuza kadar orada kalmayı. Kendine itiraf etmek istemese de, atlattım dese de deli gibi özlemişti. Ne var ki "Yapamam." tek çıkan kelimeydi ağzından, hıçkırıkları arasından.
"Lütfen." Minho'nun vuruşları güçsüzleşmişti ancak pes etmiyordu.
"Yapamam Minho n'olur git!" Jisung bağırmıştı bu sefer. Minho vuruşlarını durdurdu ve gözlerini kapattı. Derin bir nefes verirken gözyaşları birer kez daha inmişti yanaklarına. Bunun olacağını tahmin ediyordu zaten, bu yüzden geri çekildi yavaşça. Ardından tam kapının önüne yere çöktü. "Gidemem." dedi. "Seni bulmuşken bir kez daha kaybedemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aleator // Chanmin
Fanfiction(TAMAMLANDI.) "Söylesene Chris, bahse var mısın?" Yarım ağız sırıttı büyük olan, karşısındaki çocuğun cesareti onu hiç etkilememişti. Aksine içinden ona acıyor, alay ediyordu. Elindeki jetonları masaya fırlattı ve karşısında zorla diz çöktürülmüş ço...