ENDİŞE

161 20 228
                                    

AİSHA

Derek ile akşam yemeğine çıkmam benim içinde sürpriz olmuştu. Uzun zamandır kendimi bu kadar rahat hissetmiyordum. Onda anlayamadığım şekilde bir çekim vardı. Hayatımda gördüğüm en yakışıklı insan değildi fakat beni kendisine çekmeyi başarıyordu. Koyu kahve gözleri sanki beni kendisine hapsediyordu. Yemek yemek fikri ona aitti. Tüm gün atölyemde ders verdiğimi bildiği için bana jest yapmak istemişti. Tabii ki bu durumdan oldukça memnundum.

Her ne kadar Derek'i tam anlamıyla tanımasam da onu tanımak istediğime karar vermiştim. Nedense ona hayır diyemiyordum. Belki de onun çekiminin içindeki gizemi merak ediyordum. Sanki bir şeyler saklıyormuş gibi. Ya da ben uyduruyor da olabilirdim. Sadece ona yakın olmak istiyor da olabilirim.

Uzun zamandır hiçbir erkek ile- Darian dışında- görüşmemiştim. Gerçek anlamda bir yakınlaşma ise asla olmamıştı. Kendime üzülüyorum fakat her zaman işime öncelik vermem de yine aynı şekilde benim hatamdı. Artık bu döngüyü kırmanın zamanı gelmişti.

Arabama binip Michigan Bulvarındaki en ünlü restoran olan Eleven Madison Park'a gittik. İçeriye girdiğimde alabildiğine yüksek tavan, bembeyaz bir zemin, bölmelere ayrılmış ikili, üçlü koyu kahve masalar, ihtişamlı avizeler sizi sarayda gibi hissettiriyordu.

Ortam oldukça sessizdi. Herkes konuşuyor olsa da ortamın genişliğinden muhtemelen ses dağılıyordu. Duvarlardaki ünlü ressamların tabloları ise sizi büyülüyordu. Gözlerimi tablolardan alamamıştım. Muazzamdı. Derek gelip koluma girene kadar buradaki varlığını unutmuştum.

 Ona tebessüm ettim. Beraber resepsiyona ilerledik. Rezervasyon ettiğimiz masaya doğru ilerledik. İki kişilik güzel bir masaydı. Koltukların sırt kısmı deriydi. Masamızın ortasında yanan mumlar ise ortama sıcak bir hava veriyordu. Derek gelip sandalyemi çekti. Yapmış olduğu nazik davranışına teşekkür edip oturdum. Pencere kenarında, denizi altına alan bir yerde oturuyorduk. İç açıcıydı. Gerçekten hiç olmadığım biri gibi hissetmeye başlamıştım. Aşırı mutluydum. Evet aşırı mutluyum.

'' Yüzündeki gülümsemeye bakılırsa burayı çok sevmiş olmalısın. '' koyu kahve gözleri büyük bir beklenti ile bana döndü.

'' Bayıldım. '' bakışlarımı ona çevirdim. Yüzüne ilk kez bu kadar yakından bakıyordum. Kirli sakalları yüzünde o kadar güzel duruyordu ki elimle üzerinde dolaşma isteğimi bastırdım. Dudağının kenarındaki minik beni ise şimdi fark ediyordum. Koyu kahve gözleri ile bakışlarımız birleşti.

'' Yeni bir şey keşfediyormuşsun gibi hissediyorum.''

'' Kesinlikle öyle. Sana hiç bu açıdan bakmamıştım. ''

'' Hangi açıdan?'' gülümsemesi yüzünde genişledi. Bembeyaz dişleri nizami bir şekilde dizilmişti. Sadece bunu yapması bile insanları kendine aşık etmesine yeterdi.

'' Şu an karşılıklı bu kadar yakın oturmamızdan bahsediyorum. '' biraz utandığımı fark ettim ama iyi toparladığımı düşünüyordum.

'' Hımmm. Keşke daha önce bu şekilde oturabilseydik. Sen böyle söyleyince daha önce gelmediğimiz için kendime kızıyorum.''

'' Önemli değil, şu an buradayız. Teşekkür ederim, her şey için.''

'' Ben teşekkür ederim, davetimi geri çevirmediğin için.'' konuşmasını bitirdikten sonra garsona siparişlerimizi söyledim. Pencereden dışarısındaki manzarayı seyretmeye başlamıştım. O kadar güzeldi ki. Özellikle akşam üzeri Michigan'ın birbirinden renkli olan ışıklarının suya yansıması oldukça iyi hissettiriyordu. Denizden gelen esinti ise daha çok gevşememi sağlamıştı.

SANRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin