34. Bölüm🫀
Kaya Saral'dan;
Hayat bazen beklenmedik hamleler yapabiliyordu. Mesela Akis'i karşıma çıkarmak gibi. İlk gördüğümde hissetmiştim aramızdaki bağı. Ama bilemezdim. Hayatıma yeni giren, küçücük, sarı saçlı kızın hayatımın ta kendisi olacağını.
Bu kez beni affetmeyeceğini düşünüyordum. Ona yaşattığım onca şeyden sonra beni bir şekilde affetmişti. Ama bu kez yüzüme bakmamakta haklıydı. Yine de beklediğim kadar bozuk değildik. Dün göğsümde uyumuştu. Kokusu bana iyi geliyordu. Benimle bir şey konuşacaktı, gece tekrar gittiğimde uyuduğu için konuşamamıştık.
Ne olabileceğini bilmiyordum. Ama iyice meraklanmıştım. Hemen ona gitmek istiyordum. Hep ona gitmek istiyordum ama şuan daha da çok.
"Sana diyorum Gölge!" Dedi Köstebek'in bir numaralı adamı. Beni hiç sevmezdi, çünkü yerini almamdan korkuyordu. Ama benim gözüm, onun değil patronunun yerindeydi.
"Ne diyorsun amına koyayım ya?" Dedim aksi bir şekilde.
"Düzgün konuş lan!" Ona cevap vermeyeceğimi anlamış olacak ki tekrar konuştu. "Sevkiyatla ilgili bilgi istiyor Köstebek."
"Çıkmadı daha tırlar, çıkınca haber vereceğim." Dedim.
"Çıkması gerekiyordu?" Dedi. Ben de biliyordum, ama terslik olduğunu ona söylemeyecektim. Saat dokuz olmuştu. Akis'e gitmek istiyordum artık.
Sekiz buçukta ilk tırın çıkması gerekiyordu.
"Halledeceğim." Dedim otoriter bir sesle. Cevap vermesini beklemeden odadan çıktım.
Odadan çıkar çıkmaz arabama bindim. Arabayı çalıştırmadan hemen önce Ceyhun'u aradım. İkinci çalışta açtı ve Ceyhun'un çelik gibi sesi duyuldu.
"Alo?"
"Ceyhun neredesin?"
"Şirket işleriyle uğraşıyorum." Diye cevapladı. Aslında orada olduğunu biliyordum ama aklımdan uçup gitmişti. Ufuk ölmüştü. Ama ölmeden önce imzaladığı anlaşmamızda şirketin yüzde ellisini bana vermişti. Hakkında kayıp ilanı çıkarılmıştı ama bulunamayacaktı. Ölüsü de, dirisi de. İşte o zaman şirket tamamen bizim olacaktı.
"Haa, doğru." diye gelişigüzel mırıldandım. "Ben unuttum onu. Tırlar yola çıkmamış da ona bakmaya gider misin diyecektim sana."
"Sen git amına koyayım. Bir işini de kendin hallet!" Dedi alayla karışık.
"Tamam lan gidiyorum işte." Dedim ve vedalaştıktan sonra telefonu kapatarak yoluma baktım. Sabah sekiz buçukta başlaması gereken nakliyata akşam dokuzda gidiyordum. Neyse ki bu son ayımdı. Artık Köstebek'e katlanmak zorunda değildim. Bir ay sonra özgür olacaktım.
Nakliye alanına geldiğimde arabadan indim. Gördüğüm şey beni dumura uğratmıştı. Şuan yolda olması gereken beş tırın şoförleri oturmuş çay içiyorlardı.
"Ne oluyor lan burada?"
"Kaya Bey, hoşgeldiniz." Dedi orta yaşlı olan.
"Siz niye yolda değilsiniz?" Diye sordum sert bir sesle.
"Abi, Bahadır Abiden haber gelmeden çıkamayız, aramadı bizi."
"Lan siz beni çıldırtacak mısınız? Sikerim Bahadır abinizi! Siz bu tırlarda şeker taşımıyorsunuz, silah taşıyorsunuz. Dediğim saatte benim tırlarım sınıra ulaşmadı. Şimdi yola çıksanız sizi çevirirler. O zaman ne bok yiyecek Bahadır abiniz?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
P E R A
SonstigesNe halde olduğundan haberin yok senin! Her yerin yanık! Tüm vücudun, yüzün yanık! Sen, sen bile değilsin! Kendini göremediğin için buradan çıkmayı düşünüyorsun. Bir yüzün bile kalmadı senin. Gözlerin görmüyor! Konuşamıyorsun! Ayakta iki saniye...