36.BÖLÜM; Düğüm
Mor ve Ötesi - Ölmez Melekler
🫀
Dokuzuncu gün dolmak üzereydi. Onuncu güne girecektik. On gündür benim canım o odada yatıyordu. Aklım, fikrim, kalbim, ruhum, her şeyim oradaydı. Hala savaşıyordu, o küçük bedeni hala makinelere bağlıydı. Bu durum beni yeterince kahrederken bir de elimden bir şey gelmemesi...
Çalan telefonu cebimden çıkararak kimin aradığına baktım. Köstebek'in bu günlük bilmem kaçıncı aramasını da meşgule attım. Köstebek'e çalıştığım son ay bu aydı. Sözleşmenin kapsadığı süre bu ayın sonunda doluyordu. Bu yüzden beni son kez, kullanabildiği kadar çok kullanmak istiyordu. Ama yapamıyordu. Bir çok kez, bizzat arayıp çağırsa da umurumda olmamıştı. Benim umurumda olan tek şey; içeride canıyla savaşan dünya gözlü kızdı. En başından beri her şeye onun için katlanmıştım. Beni onunla tehdit etmese Köstebek'e katlanmazdım. Onu korumak zorunda olmasam güçlenmek için uğraşmazdım. Her şey onun içindi. Ben onun içindim...
Agâh Bey'i üç gündür görmüyordum. Hastaneye gelmiyordu artık. İlk bir hafta hastaneden pek ayrılmamıştı, ama üç gündür hiç görmemiştim. Denk gelmemiş olmamız imkansızdı, çünkü ben zorunda kalmadıkça bu kapıdan ayrılmıyordum. Arkamı döndüğümde dahi Akis'i kaybedecekmişim gibi hissediyordum ve bu his beni tarifi zor acılara hapsediyordu.
Karamsar bir yüz ifadesiyle bana yaklaşan doktoru gördüğümde kaçıp saklanmak istedim. İyi haber dışında bir şey getirmesini istememiştim ama gelişinden belliydi. Pek de hayırlı bir haber getirmiyordu. Gözlerinin içine bakarak bana yaklaşmasını bekledim.
"Merhaba Kaya Bey." Doktoru yalnızca başımı sallayarak yanıtladım. Devam etmesini istiyordum, ama duyacaklarımdan da ölesiye korkuyordum. "Hastanızla ilgili konuşmamız gerek." Diyen doktorun yüzüne sabırsızca baktım. "Ayaküstü konuşulacak bir konu değil, odama geçelim."
"Burada konuşalım." Dedim kararlılığımı vurgulayan ses tonumla. Bu kapıdan ayrılamazdım. Başta itiraz edecekse bile bundan vazgeçti ve konuşmaya başladı.
"Hastamız on gündür makinelere bağlı biliyorsunuz. Bu gece son umudumuzu da yitirdik. Beyin ölümü gerçekleşti. Bunu söylemek çok zor inanın. Ama hasta sadece makinelere bağlı olduğu için kalbi atıyo-"
Yirmi altı yaşındaydım ben.
Çeyrek asırlık adamdım. Ama değil çeyrek, üç asır geçse içimdeki bu yangın geçmezdi sanki. Doktorun söylediklerinin devamını duymamıştım. Kulaklarım da beni taşıyan dizlerim gibi beni yarı yolda bıraktı. Kendimi kapısının önünde diz çökmüş şekilde buldum.
"Ne diyorsun sen doktor?! Ağzından çıkanı kulağın duysun!" Dedim sertçe.
"Yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Maalesef kurtaramadık. Makineden ayrıldığı an kalbi duracak, sizi haberdar etmeye geldim."
"Kapanmayacak lan o makineler!" Diye haykırdım doktorun yakasına yapışırken. Sanki hareketlerimi kontrol eden ben değildim.
"Hasta için yapılabilecek bir şey kalmadı!" Dedi doktor.
"Kes sesini! Yaşayacak o!" Diye haykırdım tükürürcesine. "O makine kapanmayacak ve kalbi atacak! O ölmeyecek, ölemez!" Diye devam ettim.
"Kaya! Dur oğlum dur! Ne yapıyorsun?" Ceyhun telaşlı sesiyle konuştuktan sonra doktoru benden kurtarmaya çalıştı. O ana kadar hala farkında değildim doktorun yakalarından tuttuğumun. Adamı duvara yapıştırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
P E R A
عشوائيNe halde olduğundan haberin yok senin! Her yerin yanık! Tüm vücudun, yüzün yanık! Sen, sen bile değilsin! Kendini göremediğin için buradan çıkmayı düşünüyorsun. Bir yüzün bile kalmadı senin. Gözlerin görmüyor! Konuşamıyorsun! Ayakta iki saniye...