40.BÖLÜM: Yaşarken ölmekÇağan Şengül - 22
🌏
Hayat garip bir şeydi. Bundan bir kaç ay önce babamın yaşadığını, en yakınlarımın bunu bildiği halde benden sakladığını, Eda'nın öleceğini, Suskun diye birinin olduğunu, onun da aslında ben olduğumu, evimizde yangın çıkacağını, benim içeride kalacağımı, Fiber'in yanarak öleceğini söyleseler? İnanmazdım.
Kesik'in bulduğu oyun günü, zihnimde kurulan tüm imparatorluğun ilk yıkım teliydi. Daha önce hiç düşünmemiştim benden bir şey saklayacaklarını. İçime ekilen ilk şüphe tohumu ardında getirmişti her şeyi. Tüm gerçekler, söylenen tüm yalanlar bir çığ gibi üzerime yıkılmıştı. Bense hepsinin altında kalmış ve nefes alamayarak can vereceğimi sanmıştım. Oysa ki ölmeyi bile becerememiştim.
İki gündür burada yatarken düşünebildiğim başka bir şey yoktu. Görmeyen gözlerim, çıkmayan sesim durmadan çınlayan kulaklarım...
Kaya beni neden hiç arayıp sormamıştı? Cahit abi, Yarasa, Kesik, Enes beni hiç mi merak etmemişti? Onlara da mı bir şey olmuştu? Tüm bu sorularımın bir tane muhatabı vardı, Tuğca.
Sormuştum hem de iki kez ama ilk soruşumda çalan telefonunu bahane ederek dışarıya çıkmıştı ve ben uyuyana kadar dönmemişti. İkincisinde ise doktorlar gelmişti ve konuşmamız yarım kalmıştı. Cevap vermekten kaçıyor gibi bir hali vardı.
İçeriye doğru adım sesleri duydum ama kimin geldiğini bilmiyordum. Bedenimi bir huzursuzluk kapladı. Adım sesleri kesildiğinde odaya giren kişinin konuşmasını bekledim. Ama ses çıkmadı.
"Tuğca?" Diye sordum usulca. Ondan ve doktorlardan başka kimse gelmiyordu ki. Cevap gelmeyince içimdeki huzursuzluk arttı. "Tuğca sen mi geldin?" Diye sordum çatallı ve kısık bir sesle.
"Kızım," dedi derinden gelen bir ses. Göremesem bile bir kaç saniye gözlerimi kapatmama neden oldu. Cevap vermedim. "Nasılsın?" Diye sordu. Öylesine sorulmuş bir soru değildi bu. Gerçekten merak barındırıyordu sesinde.
"Nasıl görünüyorum?" Diye sordum yavaşça. Yanmıştım. Sargılarım çıkmıştı ama nasıl göründüğümü bilmiyordum. Böylesi daha hayırlıydı belki de. Ne halde olduğumu göremesem de tahmin edebiliyordum.
"İyisin, çok korktum sana bir şey olacak diye. Çok şükür iyisin. Daha da iyi olacaksın."
Bir şey olmamış halim bu muydu? Göremiyordum be!
"Baba?" Diye fısıldadım uzunca bir sessizliğin ardından. Hala odada olduğunu nefes alışveriş sesinden anlayabiliyordum. "Hm," gibi onaylayan bir ses çıkardı. Konuşmak benim için epeyce meşakkatli de olsa içimdekileri dökmek istiyordum.
"Neden beni bıraktın?" Diye sordum kırgınca. İnsanın hiç bir şey görmeden, sadece yatarak geçireceği bir sürü vakti olunca başına gelenleri enine boyuna düşünebiliyordu. En başında babam beni bırakmasaydı tüm bunlar başıma gelir miydi?
Cevap vermesine izin vermeden tekrar konuştum. "Yani tamam anlıyorum o zamanlar güvende değilmişsin falan filan. Ama baba yıllar oldu ya. Hadi Cahit abiler bana bir şey söylemedi, senin hiç mi aklına gelmedim? Hiç mi karşıma çıkıp anlatmak istemedin? Yapabilirdin, başkaları saklamış olabilir, sen anlatabilirdin. Tuğca sana baba diyor, bak isteyince birilerine babalık yapabiliyormuşsun. Bir şekilde söyleyebilirdin. Karşıma çıkmazdın, yine görüşmezdik ama seni ölü bilmezdim. Neden baba?" Kısık ve oldukça çatallı çıkan sesim yüzünden ne kadarını anladı bilmiyorum ama derin ve kederli bir nefes verdiğini duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
P E R A
RastgeleNe halde olduğundan haberin yok senin! Her yerin yanık! Tüm vücudun, yüzün yanık! Sen, sen bile değilsin! Kendini göremediğin için buradan çıkmayı düşünüyorsun. Bir yüzün bile kalmadı senin. Gözlerin görmüyor! Konuşamıyorsun! Ayakta iki saniye...