Ne halde olduğundan haberin yok senin!
Her yerin yanık!
Tüm vücudun, yüzün yanık!
Sen, sen bile değilsin!
Kendini göremediğin için buradan çıkmayı düşünüyorsun.
Bir yüzün bile kalmadı senin.
Gözlerin görmüyor! Konuşamıyorsun! Ayakta iki saniye...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
24. Bölüm; Zihni çevreleyen soğuk duvarlar
Kreş - Yarım Kalan Şarap
🌍
Kalbimde yer edinmiş ve asla kabullenemediğim bir acı vardı. Onu bir türlü affetmediğim için kendimi affedemediğim babam. Doğru bildiğim tüm gerçeklerden bağımsız halde, kanlı canlı karşımda dikilen adam.
Tüm bunların rüya olması gerekiyordu. Kabus!
Birazdan yatağımda uyanacaktım ve gördüğüm bu saçma rüyayı gülerek bizimkilere anlatacaktım. Hiç biri benden bir şey saklamıyordu. Tüm bunlar rüyaydı...
Kolumda küçük bir sızı kendini hissettiriyordu ve bunun bir rüya olmadığını haykırıyordu. Yumuşak bir yerde yatıyordum ve başımdaki uğultuya rağmen konuşulanları duyabiliyordum.
"Tansiyonu düşmüş, önemli bir şeyi yok. Serum bitince çıkarın, o zamana kadar biraz dinlensin."
Gözlerimi aralamakistesemde göz kapaklarımın üzerindeki ağırlık buna izin vermedi. Doktor olduğunu tahmin ettiğim erkek sesi uzaklaştı, ardındankapı örtüldüğünde odadan çıktığını anladım.
"Sana söyledim Agah baba, böyle bir anda olmaz dedim!" Tuğca'nın cümlesi sitem dolu olsa da sesi son derece saygılıydı.
"Öğrenmesi gerekiyordu sende biliyorsun." Babam cümlesini bitirdikten sonra birkaç dakika sessizlik oldu. Başım o kadar çok ağrıyordu ki gözlerimi açamıyordum.
"Ufuk öğrendi, herkesin diline dolanacak. Akbaba gibi başına çöreklenecekler. Onu korumalıyım. Her şeyi benden öğrenmeli!" Diye devam etti Babam...
"Sende haklısın." Diyerek onayladı Tuğca Babamı...
Zor da olsa gözlerimi aralayabildim. Grinin farklı tonlarıyla döşenmiş bir odadaydım. Benim şuan içinde yattığım yatak oldukça geniş olan odanın tam ortasına yerleştirilmişti. Yatağın karşısındaki ikili koltukta babam oturuyordu, Tuğca ise biraz ilerde duvara dayanmış beni izliyordu. Gözleri o kadar dikkatli bakıyordu ki tepkimi ölçmek için baktığını anlamıştım. Bir kaç kez gözlerimi kırparak babama baktım. Gerçek olup olmadığını sorguluyordum. Gözlerim kolumdaki seruma takıldı, ardından babama çevrildi tekrar.
"Kızım," dedi babam özlem dolu bir sesle. Yıllar sonra babamın sesinden bu kelimeyi duymak beni afallatmıştı.
"Kızım deme bana, sen kimsin?" Dedim sert tuttuğum ifademle.
"Yapma böyle, beni bir dinle kızım. Geçerli sebeplerim vardı."
"Bana kızım deme!" Diye bağırdığımda bu tepkiyi beklemedikleri için ikisi de şaşırdı. Neden şaşırıyorlardı ki? "Benim babam öldü! Senin sebeplerin umurumda bile değil." Babamın gözlerindeki hüzün kayarak benim kalbime çöreklendi.