Sabah alarmımın o mükemmel sesiyle uyandım. Hadi ama, on dakika daha! Tam telefonuma uzanıp alarmımı kapatacakken annem odaya girerek ışığı açtı. "Tam yirmi dakikadır uyuyorsun! Şuan hazırlanıp çıkman gerekiyordu! Kalk çabuk!" Annemin haykırışından yeni uyanmanın verdiği sersemlikle hiç bir şey anlamamıştım. Annemin bir kez daha bağırmasıyla yataktan fırladım ve direk lavaboya girip yüzümü yıkadım.
"Kızım aşağıda yemeğin var çıkıyoruz biz."
Anneme "Tamam, umarım gününüz güzel geçer! " dedikten sonra kapanın kapanma sesini duydum. Tanrım, bazen bu iş onların akıllarını uçuruyor! Üstüme ne giyeceğim konusunda kafamda bir savaş verirken telefonumun çalmasıyla yerimde zıpladım. Koşarak telefonu açtığımda Ada'nın heyecanlı sesiyle karşılaştım "Sakın bana okula gelmiyorum deme! Sıradalar on dakikaya yukarı çıkarlar. Her neredeysen çabuk ol!" Sakince cevap verirken bir yandan da giyiniyordum. Altıma siyah dar toplayıcı bir pantolon üstüme de dar siyah bir bluz giymiştim. "Geliyorum sadece biraz uyumuşum. Şimdi kapatıyorum yoksa daha da geç kalacağım. Öptüm!" telefonumu kapatıp merdivenlerden indim. Masada duran Sandviçi ikiye bölerek yarısını yemeye başladım. Aman Tanrım Makyaj! Çantamı kapının önüne bırakıp hızla odama çıktım ve beş dakikamı almadan bir kaç şey sürüp aşağıya indim. Çantamı alıp ayakkabılarımı giydikten sonra hızla aşağıya indim ve taksiyi aramak için numarasını arıyordum ki beyaz bir arabanın önümde durup korna çaldığını fark ettim. Baya lüks bir arabaydı camlarından içeriyi göremiyordunuz. Şoför koltuğunun kapısı açıldı ve içinden Bora indi. Bora indi! Yüzünde büyük bir gülümsemeyle "Günaydın ortak! Hadi atla bende geç kaldım." dedi ve on koltuğun kapısını açtı. Biraz şoktaydım. "Emin misin?" diyerek gülümsedim. "İsmim kadar eminim" dedi kapıyı bir kez daha göstererek. Arabaya bindiğim sırada Bora da kapıyı kapatıp arabayı çalıştırmıştı bile. Altında gri eşofman üstünde koyu mavi ,hatta siyaha kaçık, sweat vardı. Saçları biraz dağınık gözleri çok yorgun bakıyordu. Çok enerjikti ama! Ona baktığımı fark etmeden kafamı yola çevirdim. Merakla "Bu yoldan mı geçiyorsun her gün?" diye sordum sanki dün akşam onu karşı evde görmemiş gibi. O güzel ve etkileyici sesiyle bana cevap verdi. "Hayır. Yani evet. Artık bu yoldan gidiyorum." Biraz daha salağa yatarak "Nerede oturuyorsun sen?" diye sordum. Küçük bir kahkaha atarak "Komşuyuz Nefes. Ha bu arada bir tık yolu uzatacağım zaten geç kaldık." dedi ve bir kaç saniyelik gözünü yoldan ayırıp bana baktı. Gözleri alev saçıyordu sanki. Öhöm tamam kendine gel Nefes! Benden cevap beklediğini anlayarak "Ah tabi sen nasıl istersen." dedim. Sonra durup komşuyuz dediğini hatırladım ve şoktaymış gibi davranarak "Aa öylemi! Ne güzel!" dedim. Hafiften gülümsediğini görebiliyordum.
"Nefes... İsmin Nefes yani. İsmini daha stabil olduğum bir anda öğrenmek isterdim. Güzel bir ismin var her yerde duyamazsın."
"Ah teşekkür ederim canım."
"Canım? Gerçekten canın mıyım?"
"Heh?"
"Şaka yapıyorum! Hani şu tiktokta dolaşan laf bilmiyor musun?"
"Ah doğru öyle bir anda sorunca garipsedim."
Nazikçe gülerek telefonumu çıkardım bu sırada Ege beni arıyordu. Telefonu açıp kısık sesle "Efendim" dedim. Ege de çok heyecanlıydı . kekeleyip duruyordu. Nefes alış verişleri bile farklıydı. "Neredesin sen ya! Sana şu an çok ihtiyacım var salak! Hangi çiçeği sever? Çabuk söyle!" Egeye sakince cevap verdim. "Yoldayım da affedersin ama ne zaman salak oldum? Daha hangi çiçeği sevdiğini bilmiyorsun! Birde gelmiş çıkma teklifi ediyorsun! Asıl sensin salak!" Arabada olduğumu hatırlayarak sakinledim. "Ya bak kızım heyecandan bildiğimi unutuyorum, söyle işte az zamanım var tuvalette konuşuyorum!" Ege'nin cümlesinin bitmesiyle "Gül al" dedim. "Beyaz mı kırmızı mı?" Egenin sorusuna sinirle karşılık verdim "Siyah al Ege! Sonra da cenazeye gidersiniz!" Aşktan beyni uçmuş yazık. "Ney? Nereden bulucam ya!" Egenin cevabı beni şoka uğratırken telefonu yüzüne kapattım. Bora gülüyordu, ona dönerek "Ney?" dedim. Bora gülerek "Siyah gül ha?". Sinirlice "Sen bari yapma ya!" dedim ve telefonumda gezinmeye başladım. "Tamam tamam." diyerek konuyu kapatmıştı. "peki sen en çok hangi çiçeği seversin?" Sorusuyla duraksadım. Biraz düşünüp "Yasemin. Aslında çiçeklere pek yaklaşamam maalesef alerjim var polene." dedim. "Öylemi , geçmiş olsun." dedi teşekkür ettim ve bir süre konuşmadık. Okula gelmiştik arabadan indiğimizde okulun yarısı bize bakıyordu. Rahatsız olarak kafamı öne eğdim Bora bana yaklaşarak "İnsanlar konuşurlar. Sadece konuşurlar. Bilip bilmeden düşünmeden. Onlar sadece bir düşünce ne derler söz havada kalır. Özellikle o söz boşsa. O yüzden kafanı eğme bir kızla bir erkek arkadaş olmaz mı? Kafana fazla takan biri gibisin sadece siktir et."dedi. Her kelimesi bana özgüven kazandırmıştı kafamı kaldırıp ona gülümsedim. Karşılık verdi. Dışarısı soğuktu ama kalbim sıcacıktı. Kalbimi ısıtmıştı.
Bu bölümü de bitirdik. Diğer bölümü yazmak için can atıyorum! Başka bir bölümde görüşmek üzere💗😋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçek Kafe
RomanceHer gün çiçek kafede kitap okuyan Nefes bir gün okuduğu kitabın rafların arasında olmadığını görür oysaki okuduğu kitabı başkaları almasın diye Gözde teyzeye özellikle tembihler. Fakat kitabı alan kişinin kalbinde yavaş yavaş yer edindiğini farkında...