SAFLIK APTALLIK DEĞİLDİR

25 16 1
                                    

     Tüm günüm sabah Bora'nin bana verdiği soğuk cevapla çöpe gitmişti resmen. Aklıma çok takan birisiyim ve tüm gün Bora'nin dediği şeyi düşünüp durdum. Ne yapmıştım? O cevaptan sonra neredeyse hiç konuşmamıştık yani ben konuşmamıştım . O habire bir şeyler anlatip duruyor ben ise öylece onu dinliyordum. Birden bire sabah ne olmuş olabilirdi ki? Yarkın bana kolunu attığı için miydi? Odama geçip Çiçek Kafeye gitmek için üstümü değiştirdim. Dar kot pantolonumu giydim ve üstüme beyaz bir sweat geçirdim. Tam siyah ,kısa şişme montumu uzanacakken telefonumun çalmasıyla montumu askıda bırakıp telefonumu açtım. "Efendim." Dedim ve karşı taraftan cevap bekledim. Yine kimin aradığına bakmadan telefonu acivermistim. Bora'nın sert, sinirli sesiyle karşı karşıya kalınca irkildim. " Bir daha odanın perdelerini kapatmadan soyunma!" Şaşkınlıkla pencereme doğru döndüm. Perdelerimi kapatmayı unutmuştum. "Merak etme bakmadım. Sessizce seni izleyen bir abaza da olabilirdim ama!" Haklıydı. "Tamam bir dahakine perdeleri çekerim. Haber verdiğin için teşekkürler." Hala soğuk davranıyordum, bu istemsizce oluyordu. Evet bunu yapmamam gerekiyordu ama aklım her olası olayı düşünüp benim önüme sunuyordu ve bunların içlerinden sadece bir tanesi iyi bir düşünceydi. Bora incelmiş sesiyle "kapının önüne bak." Dedi. Sorgulamadan odadan çıktım ve evin demir kapısını açtım. Karşımda Borayı bekliyordum fakat etrafta kimse yoktu bir adım dışarı atınca ayağımın çarptığı bir şeyden büyük bir hışırtı sesi yükseldi. Korkuyla geri çekildiğimde yerde bir buket çiçeğin olduğunu gördüm. Bana yasemin almıştı. Çiçek biletini elime aldım ve kapıyı kapattım. Hızla odama çıktım ve penceremin önünde durdum. "Teşekkür ederim." Dedim ve gülümsedim. Karşı camdan öylece bana bakıyordu. "Ne demek güzellik. Bu sabah dediğim gibi kafam biraz dalgındı kusura bakma ." Içimdeki tüm o sıkıntıyı, ona dair pis dusuncelerimi götürdü. "Sorun degil." Bu sırada tekrar zilin çalmasıyla hızla aşağıya indim "Yine sen misin?" Diyerek küçük bir kahkaha attım. Bora'nin sesi durgunlaşmıştı . "Bu sefer ben değilim. Dikkat et." Tam kapıyı açacakken annemlerin gelme olasılığı aklıma gelerek "şimdi kapatıyorum sonra görüşürüz!" Diyerek telefonu Bora'nın yüzüne kapattım. Alışkanlık olmuştu artık. Kapıyı açtığımda annem ve babamı karşımda beklerken yine bom boş merdivenlerle karşılaştım. Şaşkınlıkla etrafıma bakınırken yerdeki kalın, kırmızı zarfı gördüm. Irkilmiştim. Zarfı alıp hızla içeri giridim. Bunu bırakan Bora değilse kimdi? Kapıyı bir kaç kez kilitledim ve salona geçerek bir koltuğa bedenimi saldım. Bu zarf çok garipti normal kırmızı bir zarf değildi yanında, hani paketlerde olur ya dışındaki plastiği  açmamız için, tırtıklı bir bölüm vardı. Tırtıklı yeri açmamla kucağıma bir sürü fotoğrafın düşmesi bir oldu. Fotoğraflarda kanlı bıçak,  yerde yatan ve neredeyse gövdesinin her yerinden bıçaklanmış bir çocuk ve Bora'nin resimleri vardı. Bora'nin resimleri... Gözlerimi inanamayarak kirpistirsim. Bu fotoğraflar neydi? Bora'nin fotoğrafı neden vardı? Fotoğrafları görünce buz kesilen bedenim o fotoğrafların içinde Bora'nin suratını görünce stresten ısınmıştı. Fotoğraflara tek tek bakarken elime bir kağıt geldi.

     "Merhaba Nefes. Kiminle takıldığına dikkat edersin umarım. Bu fotoğrafları gördükten sonra Bora'nin yanina yaklaşacağını da sanmiyorum zaten. Bu fotoğraflar kimin mi? Bora'nin komalık ettiği çocuğun. Dikkat et yakında sen de komalık olmayasın;)"

     Kare bir post-ite yazılmış bu notu okuyunca bir kez daha nefesim daralmıştı. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Bu da neydi şimdi? Ben neyin içine düşmüştüm? Yalan olabilirdi ona sorsa mıydım? Ya beni de bıçaklarsa? 

Aferin Nefes! Üç günlük konuştuğun çocukla öpüşürsen olacağı bu!

Sen bana demedin mi seviyorsun işte diye?

Ben sana çocuğa karşılık ver demedim!

     Bunu birine anlatmam gerekiyordu. Güvenebileceğim birine... Zarfı elimde top yapıp çöpe attıktan sonra tüm fotoğrafları toplayıp odama çıktım. İlk yaptığım şey perdelerimi kapatmak oldu. Kilidi olan çekmeceme fotoğrafları ve notu koydum ve hızla kilitledim. Kendimi yatağımın üzerine atıp direk Ada'yı aradım. Ada neşeli sesiyle telefonu açtı. "Alo?" Boğazımı temizleyerek "Ah Ada naber? Sana anlatmam gereken konular var Çiçek Kafede buluşsak?" Bir kaç saniye sessizlik. "Ah tabi olur yalnız şuan Ege'nin yanındayım Yarkın Egeyi almak için yanımıza gelecekti birazdan çıkarım demişti. Dur ben ona söyleyeyim seni de alsın." Yarkın mı? tam hayır, gerek yok diyecekken Ada telefonu yüzüme kapattı. Ağzım açık öylece kaldım. Niye tam ihtiyacım olduğu zamanda bunu yapmıştı ki? Ben sadece onunla konuşmak istemiştim. Bunların hepsi Ege yüzünden! Neredeyse yirmi dakika boyunca yatakta yuvarlandım ve telefona baktım. Nihayet kapının çalmasıyla hızla yataktan kalktım ve montumu giydim krem rengi zincir askılı küçük kol çantamı koluma geçirdim ve Yarkın'ın bana verdiği kaskı alıp aşağıya indim. Kapının kilidini açtım ve hızla apartmandan çıktım. Yarkın motordan inmiş ve kaskını çıkartmış beni bekliyordu. Aklıma her sabah arabaya dayanarak beni bekleyen Bora geldi. Aklımdan bu düşünceyi savurup attım ve Yarkın'ın yanına geçtim. Yarkın sanki uzun zamandır görüşmemişiz gibi kollarını belime sararak bana sarıldı. O an içimden bir ses ona sıkıca sarılmamı söyledi. Kollarımı boynuna doladım ve bir kaç saniye öylece durduk. Bora'dan uzaklaşmam lazımdı. Hayatımdan onu atamazdım ama kalbimi tamamen ele geçirmeden onu kalbimden çıkarabilirdim. Kollarımızı bir birbirimizin bedeninden ayırdık ve kasklarımızı taktık. Motora oturmasıyla vakit kaybetmeden onun arkasına oturdum ve kollarımı kalın gövdesine sardım. Saflık aptallık değildi. Ne kadar saf olan bu kalbim Bora ve onun tipine kanmış olsa bile elinde sonunda ondan kendimi uzaklaştıracaktım.

     Bu bölümün de sonuna geldik kuzular. İşler kızışmaya başlıyor! Başka bir bölümde Bora'yı kalbinden atmaya çalışan Nefesle görüşmek üzere!

Çiçek KafeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin