Mola verene kadar başımı Bora'nın omzundan kaldırmadım. Şoförün açtığı şarkılarla neredeyse ağlayacak duruma gelmiştim. İçimi kararttın be adam! Otobüsten indiğimizde yeni aydınlanan gökyüzüyle büyülenmiş gibi oldum. Bora ve Adalar ardımdan otobüsten indiler. Herkes fotoğraf çekmeye çalışırken Bora ve ben durduğumuz yerin küçük kayalığına oturmuş denizi izliyorduk. Suyun hafifçe kayalıklara çarpması, güneşin doğuşu, bulutların aldığı renk, rüzgarın hafifçe nemime vurması. Hepsi bana huzur veriyordu ama bana asıl huzur veren şey yanımda oturuyordu. Borayla Susarken konuşabiliyorduk. Arkamızdan Ege'nin seslenmesiyle toparlanıp ayağa kalktık. Otobüse bindiğimizde Bora " Burada telefonun çekmesi bir mucize." diyerek cam kenarına oturdu. "Kamp alanına varana kadar telefon çekiyor. Kamp alanında da bazı yerlerde çekiyor. Zaten telefonları topluyorlar belirli saatlerde." Bora şaşkınlıkla bana döndü. "Nasıl yani biz buraya tatil için gitmiyor muyuz?" Derin bir nefes aldım. "Evet ama doğayla ilgili etkinlikler falan olduğunda telefonları topluyorlar." Mine hoca herkesin oturduğu otobüste ayağa kalktı. "Evet çocuklar biliyorum çok yorgunsunuz ,uykusuzsunuz ve açsınız. Kamp yerine yaklaştık. Emin olun ki sizi çok güzel bir kahvaltı bekliyor. Şimdi sadette gelelim." Elindeki bir kaç kağıdı çevirdi ve sonunda bir kağıtta durdu. "Şimdi Yavuz Canla, Mehmet Elifle, Kadir Cemle, Fikret Yaseminle, Ada Egeyle, Cansel Merveyle, Yarkın Simayla, Furkan Efeyle, Kıraç Hirayla, Nefes Kıvançla..." Gerisi benim için bulanıktı. Kıvanç koltukta dizlerinin üzerinde durarak bize döndü ve bana göz kırpıp yerine geri oturdu. Bora'nin sinirlendiğini hissediyordum. Mine hoca sonunda Bora'nin ismini okudu. "Bora... Biliyorum yenisin ama seni kimseyle eşleştirmemişler seni birinin yanına yerleştirmeye çalışacağım." Bora koltukta dikeldi. "Bir eşe ihtiyacım yok bence." Ney? "Sen bilirsin Bora'cım. Birini bulursan bana söylersin." Mine hoca göz kırptığında beni kastettiğini anlamıştım. Herkesin oda numarasının soylendi ardindan otobüsün durmasıyla aşağıya sırayla indik. Bora bavulumu almama yardim etti. Kendi bavulunu aldıktan sonra da benim odama yürümeye başladık. Arkamızdan gelen bir sesle durduk. "Odaya beraber gitmek ister misin?" Şu lanet olası çocuğu biri başımdan alsın ya! Konuşanın Kıvanç olduğunu fark ettiğimizde yürümeye devam ettik. Bora "Hayir gerek olduğunu düşünmüyorum." Diyerek Kıvanç' a cevap verdi. Kıvanç kalın ve ciddi ses tonuyla "sana sormuyorum zaten. Ben Nefes'e soruyorum." Dedi. Göz devirdim ve Bora yürümeye devam ederken durdum. "Cevabını aldın bence." Yürümeye devam ederken Bora'nın dudaklarının yukarı kıvrıldığını gördüm.
Bavulumu odama bıraktıktan sonra Bora'nın odasına ilerledik. Odalarımız yakındı. Ben on dördüncü evdeydim Bora ise yirminci evde. Oda dediğime pek bakmayın küçük bir ev gibi düşünün. Şöyle anlatayım, tahtadan yapılma tek odalı bir ev. küçük bir mutfağı var. Ha bir de tuvaleti var. Bora'nın odası başka bir yatak olmadığı için çok ferah ve hiç sıkış tepiş değildi. Bora bavulunu giyinme dolabına koydu ve kendini yatağın üzerine saldı. Bir eliyle yatağa hafifçe vurduğunda yanına gelmemi istediğini anlamıştım. İlk yatağa oturdum ardından yatağa sırtımı verdim. "Anlat bakalım burada ne yapacağız?" Bir kaç senelik tecrübemi düşünüp cevap verdim. "Her sabah dokuzda uyanmamız için alarm çalar. Onda kahvaltı için toplanma yerinde oluruz sonra her gün ne yapacağımız kahvaltı sonunda anlatılır. Bazen öğle yemeğine kadar bazen de akşam yemeğine kadar etkinlikler bitmiş olur. Akşam yemeği yendikten sonra genellikle serbest oluruz ama bazı geceler ateş etrafında toplanılır. Teknolojiden uzaklaşma gibi düşünebilirsin aslında." Boradan düşünceli bir ses yükseldi. "Hm iyiymiş." Telefonuna uzanıp birine mesaj attıktan sonra telefonu kapatıp yatağa geri koydu. Bedenini bana çevirerek "Saat daha sabahın altısı olduğuna göre uyuyabiliriz." dedi. Kafamı evet anlamında sallayarak "Olur." dedim ve bedenimi ona doğru çevirerek kolunu yastık gibi kullandım.
Mine hocanın sesinin tüm kampı inletmesiyle gözlerimi açtım. Gördüğüm ilk şeyin Bora olması beni gülümsetmişti. Kalbimin tek sahibinin kollarında uyanmak... Tarif edilemeyecek bir histi. Yüzüne uzun uzun baktım. Uzun kirpikleri ,kalın kaşları, dolgun dudakları, dağılmış saçları... Bir elimle saçlarını geri igtirdim. "Bora uyanman lazım." Bora gözlerini hafifçe açtı. "Günaydın." Yanağına bir öpücük kondurup "Günaydın." dedim. Bora yatakta gerilirken çoktan ayağa kalkmıştım bile. "Odama gidiyorum üstümü giyineceğim." Bora ayağa kalktığında çoktan kapıyı açmıştım bile. "Gelmemi ister misin?" Kafamı hafifçe hayır anlamında salladım. "Gerek yok giyinip kapıda beklerim." Tam odadan çıkacakken geri dönüp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Bora belimi sararken "Bunu beklemiyordum. Beni hazırlıksız yakaladın!" dedi. Kollarımı boynuna sarıp "Hazırlıksız yakalanması gereken benim bence." yanağına bir öpücük daha kondurup kapıya yöneldim. "Görüşürüz!" Boraya karşılık vererek kapıyı kapattım ve kendi odama yürümeye başladım. Kapımı açtığımda Kıvanç yatakta mışıl mışıl uyuyordu. Yere düşen yastığını alarak kafasına fırlattım. "Uyansana aptal! Yemek anonsu yapıldı." Kıvanç yatağında sıçrayarak uyandığında gülmemek için kendimi zor tutuyordum. "Biraz daha nazik uyandıramaz mıydın?" Göz devirdim. "Aşkım, bebeğim mi demem lazımdı?" Kıvanç sırıtarak "Evet aynen öyle." Kıyafetlerimi aldığım gibi tuvalete girdim. Kapıyı kapatırken "Daha çok beklersin!" dedim ve sertçe kapıyı çarptım. "Geleyim mi? Belki yardıma ihtiyacın olur." Bora'nın sevgilim olduğunu bile bile böyle davranması çok tiksindiriciydi. "Hayır pislik herif!" Cevabını almış olacak ki susmuştu. Kıvanç'ı başımdan atmak için bir şeyler yapmam lazımdı. En azından Bora ona bir şey yapmadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçek Kafe
RomansaHer gün çiçek kafede kitap okuyan Nefes bir gün okuduğu kitabın rafların arasında olmadığını görür oysaki okuduğu kitabı başkaları almasın diye Gözde teyzeye özellikle tembihler. Fakat kitabı alan kişinin kalbinde yavaş yavaş yer edindiğini farkında...